Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Çağdaş İnsanın Tragedyası: 10 Adımda Unutmak

Herkesin birbirinden koptuğu, bireyselleşmenin had safhada olduğu, bilgi kirliliğinden neye inanacağımızı şaşırdığımız; kendimizi çoğu zaman sıkışıp kalmış, mahkum olmuş gibi hissettiğimiz bir dünya. Üstelik bunun getirdiği bir boş vermişlik durumu, umutsuzluk ve yabancılaşma hissi. Yaşamak için yaşamayı, günü kurtarmayı ve geleceğe umutsuzca bakmak yerine hiç bakmamayı tercih etmek… Bu bahsettiğimiz durum size de tanıdık geldi mi? O halde yaşadığımız bu hayatın sahnede kısa bir özetini izlemeye ne dersiniz? Hem de güçlü performanslar, alışıla gelmişin dışında bir sahne düzeni ve dikkat çekici, ironik müzikalitesi yüksek metinden oluşan bir oyunda. 10 Adımda Unutmak, uzun yıllardır sahnelenen ve bizce tiyatro dünyasında izlenmesi gereken bir klasik. Oyun, tarihten beslenen ve çağdaş insanın dönüşümüne kadar uzanan sorgulatıcı bir hikaye sunuyor. Oyunu yazıp yöneten, çok sayıda uluslararası festivale katılan Şahika Tekand. Geniş bir filmografiye sahip Tekand’ı aynı zamanda Godot’yu Beklerken, Git Gel Dolap, Aşınma, Gergedanlaşma gibi oyunlardan da tanıyoruz. Yazarın, “Performatif Sahneleme ve Oyunculuk” yöntemine dayanan oyun, güçlü kadrosunun yanı sıra yadırgatıcı ışık, sahne tasarımı ve dekorlarıyla da dikkat çekiyor.

Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Hakkında

Performatif Sahneleme ve Oyunculuk yönteminde, hayata benzemek ya da hayatı yansıtmak gibi bir kaygı yok. Yöntem, sentetik bir gerçeklik sunuyor. Dışarıdan verilen komutlarla, oyuncu oyunun içinde kalıyor. Seyirciye zaman akışını hissettiren ışık tasarımı da sahnedeki rolüyle adeta bir oyuncu kadar önemli. Sahnede yer alan zorluklar gerçek olduğu için oyuncu zor durumlara maruz kalıyor. Bu durum, oyuncunun bir bulmaca çözücü olmasını seyircinin o anda, şimdiki zamanda kalmasını sağlıyor.

Şahika Tekand, NTV ile yaptığı bir söyleşide, Performatif Sahneleme yöntemini şu şekilde anlatıyor.

Seyirci bilet alıp geldiği aman sahnede gördüğü şeyin hayat olmadığının farkındadır ve bu 2500 senedir tiyatrocular tarafından da bilinir. Bu yüzden her şeyden önce sahnede olup bitene, yaptığım tiyatroya kendim inanmak ve aynı şekilde seyirci için de inandırıcılık sorununu tamamen ortadan kaldırmak istedim. Kendimizi kandırmanın alemi yoktu, sahnede olup bitenin gerçekliğini seyirciden hiç saklamayıp onun karşısına getirmek üzere bir yöntem geliştirdim. Bu da aslında çok basit bir şey, tiyatronun zaten özünde var olan “oyun” kavramı üzerine gelişiyor.

Mitolojiden Günümüze Uzanan Varlık

10 Adımda Unutmak’ta bir var olma mücadelesini, aslında var olmanın ruhsal açıdan değer kazanmanın gerektirdiği bilgi, umut, idealler olmadan ne hale gelebileceğini izliyoruz. Sonuç olarak da mahkum, bilgisiz, sıkışmış, umutsuz ve özünden uzaklaşmış; modern toplumdaki çağdaş ama ötekileşmiş yabancılar ile karşılaşıyoruz. Tekand bu durumu, Antik Yunan mitolojisinde insanların yaratılış miti olarak da geçen Prometheus miti üzerinden bir anti-mit oluşturarak daha da çarpıcı hale getiriyor. 

Önce Prometheus mitini kısaca hatırlayalım.

Ateşin işlevselliğinden habersiz insanlar, güneşsiz mağaralarda, oyuklarda saklanıp; yaşamlarını orada geçiriyorlardı. Ta ki yaratıcıları Prometheus, onların yaşamlarına daha fazla değer katabilmek ve hayvanlardan daha iyi yaşayabilmelerini sağlamak için onlara ateşi armağan edene kadar. Buna karşılık insanlar gurura kapıldı, tanrılarla kendilerini eşit sanmaya başladı. Zeus ise insanların bu hale gelmesine sebep olan Prometheus’u cezalandırılıp vahşi bir kayaya zincirledi; yalnız başına, keder ve acı içinde yaşamaya mahkum etti. Üstelik her sabah bir kartal tarafından ciğerleri yeniyor, ciğeri geceden sabaha kadar tekrar bitip yenileniyordu. Bu, tam bin yıl sürecek bir işkenceydi, sisteme karşı çıkmanın bedeli…

Bu mit ve arketip, Olimpos’un tanrılarına karşı gelip insanlara ateşi sunan Prometheus’un başkaldıran mücadelesini anlatıyor. Fakat günümüzdeki “uyumlu”, ideallerden uzak, küçük zevk ve başarılardan beslenen üstelik daha çağdaş olan insanlarla büyük tezat oluşturuyor. Güçlü oyuncu kadrosu, zihinde yer edecek performanslar ve dikkat çekici bir metin barındıran 10 Adımda Unutmak bağlı olduğumuz, kurtulamadığımız yükler, zincirler bizim için neler ifade eder, bizi bir dönüşüme sokabilir mi; bize yeni bir dil ve anlam sunabilir mi düşüncelerinden besleniyor ve adeta bize içinde bulunduğumuz dünyayı izletiyor. Kaybetmemek için uyumluluk, sisteme adapte olmak, teslim olmak tercihini Prometheus mitinden güç alarak sorgulatıyor.

10 Adımda Unutmak – Studio Oyuncuları

Hayatı Sorgulamak Üzerine

Umduğumuz şeyler, edindiğimiz bilgiler; eylemlerimiz bizim özgür irademizle aldığımız, yapmayı tercih ettiğimiz şeyler mi yoksa toplum tarafından biz diretilen, içinde yaşadığımız topluluğa ait dogmalardan beslenen, postmodern çağda zamansızlaşan ve hiçbir şeye yetememe telaşından beslenen şeyler mi? Dogmalar ve kontrolsüz, genel geçerliği olmayan bilgi parçacıklarının içinde git gide cahilleşmek kaderimiz mi? Her şeye ulaşmak, ideallerinin peşinden koşmak ne kadar zor? 10 Adımda Unutmak, bize neredeyse modern çağda toplumdan birçok insanın yaşadığı tüm bu zıtlıkları, bütünselliği ve umudu kaybetme hikayesini anlatıyor, bu sorulara cevap veriyor. Anın cazibesine kapılıp, zamanın çizgisinde kaybolmak, bireysellik trendinde gelecekten kopmak gibi durumlar da oyunda izleyicilere yaşatılıyor. 10 Adımda Unutmak, çarpıcı derecede gerçek, kendinizden bir şeyler değil birçok şey bulabileceğiniz kadar olgunlaşmış bir Anti-Prometheus hikayesi…

Studio Oyuncuları ve Free Stage’in yapımcısı olduğu yurt dışında da birçok kez sahnelenmiş bu etkileyici ve küresel oyunun kadrosunda; Cem Bender, Nedim Zakuto, Özgür Özkurt, Enes Demirkapı, Altay İcimsoy, Bahattin Genç, Verda Habif, Damla Ahkemoğlu, Melis Avcil yer alıyor. Sahne tasarımı ise Esat Tekand’a ait. Oyun, konusu kadar sahne ve ışık tasarımıyla da etkileyici bir deneyim sunuyor.