Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Freud’un Tekinsiz Kavramı ve Nermin Yıldırım Romanları

Freud, 1919 tarihli “Unheimlich” başlıklı makalesinde tekinsiz kavramını ele almıştı. Türkçe sözlük anlamı olarak ürkütücü, rahatsız edici anlamlarına gelen “unheimlich”in kökeni basit bir korkuya dayanmaz; aksine kökü bilinçaltına, geçmişe kadar uzanan rahatsız edici duygulardadır. Bu kavram bir yandan tanıdık gelen, diğer yandan da garip, rahatsızlık verici ve sıklıkla ürkütücü olarak tanımlanan bir duygusal deneyimi ifade ediyor. Kaynağı net değildir ve bu da ona gizemli ve keşfedilmesi zor bir statü katıyor. Freud’a göre tekinsizlik, tanıdık ve bilindik olanın birdenbire yabancı ve ürkütücü hale gelmesiyle ortaya çıkıyor. Bu durum bastırılmış arzuların, travmatik deneyimlerin veya ölüm gibi bilinçaltında saklanan korkuların yüzeye çıkmasıyla tetiklenebilir. Çünkü tekinsiz, çocukluk döneminde bastırılan ancak yetişkinlikte farklı formlarda geri dönen kompleksler ve dürtülerle ilişkilidir. 

Modern Dünyada Tekinsizlik

Tekinsiz kavramı popüler kültür, sanat, edebiyat ve sinema alanlarında güçlü bir karşılık buldu. Özellikle gotik edebiyat ve korku filmleri bu durumu defalarca işledi. Edgar Allan Poe, Stephen King, H.P. Lovecraft gibi yazarların okuyucusu üzerinde korku ve merak duygusu oluşturduğu eserleri bunlara örnek verilebilir. 

Modern dünya da tekinsizlik durumuyla ilintili haldedir. Tekinsizin sadece dış dünyayla değil, kendimizle de mücadelemizin bir yansıması olduğunu düşünürsek içinde yaşadığımız dünya ve toplumda bu histen uzak olmak oldukça zor görünüyor. Yani tekinsizlik, günümüzde de insanın özü, öteki ile olan ilişkisini kavramada ve kendi bilinçaltı sularının yüzeyinde kalan eski korku ve arzularını anlamada kilit bir konsept olmaya devam ediyor. Modern dünyadaki toplumsal yaşamın kaosu, kültürel travmalar ve belirsizlikler tekinsizlik hissini daha da besliyor. Bu nedenle günümüzde de bu durum birçok sanatçıyı etkilemiş, bu duygu durumundan beslenerek etkileyici ve yaratıcı çalışmalar ortaya çıkarmıştı. Günümüz Türk Edebiyatı’nın hikaye anlatıcılarından Nermin Yıldırım da bu yazarlar arasında gösterilebilir. 

Modern Hikaye Anlatıcısı Nermin Yıldırım 

Tekinsiz (unheimliche) kelimesi, ‘ev’ ya da ‘aile’yle alakalı her şeyin karşıtı olarak tanıdık olmayanı tanımlar; bu nedenle de rahatsız edici, korkutucu bir şeyi ima eder.S. Freud

2011 yılında Unutma Beni Apartmanı ile başladığı edebi yolculuğunda kendine özgü bir okur kitlesi edinen Çağdaş Türk Edebiyatı’nın öne çıkan yazarlarından Nermin Yıldırım, insan psikolojisinin derinliklerine inen bir anlatım tarzına sahip. Freud’un “tekinsiz” (unheimlich) kavramı Yıldırım’ın eserlerinde, karakterlerin iç dünyalarının karmaşık tablolarında ve sıkça karşılaşılan bilinçaltı temalarında kendini gösteriyor. Yıldırım, bu kavramı romanlarında kimi zaman kadınların modern dünyada içinde bulundukları zorluklar ve onlara karşı alınan tutumlar ışığında, kimi zaman ise insanların doğaya, topluma, dünyaya karşı hissettiği kaygı ve ait olamama duygusu temelinde işledi. 

Tekinsiz, gerçeklikle fantezinin, canlıyla cansızın, bilinenle bilinmeyenin çarpıştığı noktada ortaya çıkar.S. Freud

Nermin Yıldırım, aynı zamanda hikâyelerinde gerçeküstü ve fantastik unsurları da kullanmaktan çekinmez. Bu, eserlerine rüya gibi bir nitelik katarken, sıradan hayatın ötesine geçme arzusunu da yansıtıyor. Hikayelerdeki bu fantastik öğeler, Freud’un “tekinsiz” kavramıyla örtüşen bir atmosfer yaratıyor; alışıldıkla alışılmadık, bilinenle bilinmeyen arasındaki sınırlar bulanıklaştırıyor. Yazarın bu özelliği, okuyucuya gerçekle fantastiğin iç içe geçtiği düşündürücü bir deneyim sunuyor. Yazarın romanlarında, aynı karakterlerin farklı hikayelerde karşımıza çıkması durumu da, bu içsel yolculuğu ve fantastik yaklaşımı kanıtlar nitelikte.

Nermin Yıldırım’ın romanları ayrıca Freud’un “tekinsiz” temasının başka bir yönü olan kişilik bölünmelerine ve çoğul kimliklere de değiniyor. Karakterlerin zihinsel süreçlerindeki bölünmeler, okuyucuların bilinçaltı kapılarını aralayıp tanıdık ile yabancı arasındaki sınırı muğlak bir hale getiriyor. Yıldırım, okuyucuyu yalnızca kurgusal dünyaların derinliklerine değil, aynı zamanda kendi iç dünyalarının en gizli köşelerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

Saklı Bahçeler Haritası

Bir yayınevinin genel yayın yönetmeni olan Rıdvan, bir sabah işe geldiğinde masasının üzerinde bir mektup görür üzerinde gönderen yoktur, mektupların yanlışlıkla geldiğini düşünse de gerçek öyle değildir. Mektuplar umulmadık zamanlarda gelmeye devam eder.  Elli üç yıl önce yazılan bu mektuplar iki kız kardeşin acı dolu hikayesini anlatır.

Bu aynı anda, ayrı coğrafyalarda yaşamış iki kadının hikayesidir…

Nermin Yıldırım, 2013 yılında yayınlanan Saklı Bahçeler Haritası romanında, Cumhuriyet’in getirdiği yenilikler içerisinde hayatının nasıl değiştiğini gören, annesi tarafından baskılanırken babası tarafından balolarda ve cemiyet hayatının içerisinde olması beklenen, küçük yaşlarda yaşadığı travmayı atlatamayan bir kız çocuğunun içsel dünyasında geziniyor.

Saklı Bahçeler Haritası’na, tekinsiz kavramı açısından bakılırsa karakterlerin çocukluklarına ve bilinçaltındaki anılara ziyaret ettiği anlar önem kazanır. Bu anlar, tekinsiz hissinin hem tanıdık hem de yabancı olma yönünü içeriyor.

Roman, çocukluk anılarının tazelenmesini ve bu durumun karakterin iç dünyasındaki etkilerini tekinsiz kavramı çerçevesinde işliyor. Bu anılar, hem rahatsız edici hem de konforlu taraflara sahip ve birleştiklerinde tekinsiz hissini ortaya çıkarıyor. Anlaşılmaz hadiseler, karakterin algısında ve gerçeküstü unsurların betimlenmesinde, okuyucunun da kendi “tekinsiz” deneyimlerine kapı aralıyor.

Yıldırım’ın romandaki sade ve akıcı dili de eserin psikolojik derinliğini açığa çıkaran ve okuyucunun kendi iç dünyasındaki keşfi tetikleyen bir ayna işlevi görüyor.