blank
Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Punk Kültürünün Kökenleri: İsyan ve Özgürlük

1970’lerde ortaya çıkan punk kültürü, bir müzik türünden daha fazlasını ifade ediyordu; o, toplumsal normları reddeden ve isyanla ilgili etkili bir mesaj ileten belirgin bir karşı kültürü temsil ediyordu.

Gençlik alt kültürleri, daha da kötüye giden ekonomik koşullar ve kasvetli görünen geleceğin yarattığı strese ve karamsarlığa tepki olarak değişim ihtiyacı nedeniyle doğar. (Journey Into The Punk Subculture – April Errickson)

Punk, ana akım normlara isyan etme fikrini barındıran, yıkıcı bir tarafa sahip bir alt kültürdü. Punk’ın bir alt kültür olmasının nedenlerinden birisi benzer koşullar altındaki bölgelerde büyümüş benzer ekonomik sınıflardaki (özellikle banliyölerde yaşayan, ekonomik olarak düşük seviyede olan alt sınıf ya da orta sınıftan) insanlardan oluşan bir topluluk olması, bir diğeri ise sahiplendikleri yaşam felsefesi, ortak politik ve sosyal ideolojileriydi. Punk’ın yani uzun adıyla punk rock’ın, alt kültür olarak adlandırılmasının sebebi aslında rock kültürünün altında ona tepki olarak doğmasıydı. Rock müziğinin ana akım pop müziğine yaklaşması, rock gruplarının seyircisiyle arasında uçurumların oluşması ve rock yıldızlarının pahalı zevkleri, müzik endüstrisinde ticarileşmiş büyük plak firmalarıyla yaptıkları anlaşmalar, yer aldıkları reklamlar, yüzeysel hedonistlikleri, adeta kendilerinin başkaldıran profilden paraya tapan kapitalist figürlere dönüşmeleri bu duruma tepki duyanlar arasında punk müziğin filizlenmesine neden oldu. Punk müzik, uzaklaşmış ve cool rock yıldızı imajının tersine daha kapsayıcı ve katılımcı bir müziğin inşaasıydı.

Rock, piyasaya uygun hale getirilmek için sulandırılması, yaratıcılığının tükenmesi, pazarın içine çekilmesi ve ana akım kuvvetlere yenilmesi ile kaderin kurbanı olmuştur. (Mark Andersen, Washington Peace Letter)

Punk kültürü başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’ta patlak verdi. Kentsel çürüme, özellikle 1970’lerde New York ve Londra gibi şehirlerde ortaya çıktığında punk hareketini şekillendirmede önemli ve çok yönlü bir rol oynadı. Amerika’da 1970’lerde yaşanan ekonomik durgunluk, petrol ambargosu ve enerji krizi, gelir dağılımındaki eşitsizlik toplumda tepkilere neden oldu. İşte bu tepkiler, rock müziğine olan uzaklaşmanın da gücüyle bazı gençler arasında punk hareketinin büyümesine zemin hazırladı. Birçok otorite, punk hareketinin sanılanın aksine İngiltere’de değil Amerika’da New York’ta doğduğunu düşünüyordu. Punk’ın müzik tarzını yaratanların New Yorklular olduğu fakat politik tavrını ve renkli görünüşünü popülerleştirenlerin ise İngilizler olduğu kanısı hakimdi.

İngilizlerin, New York Punk camiasının en çok iz bırakan gruplarıyla karşılaştığı böyle bir ortamda Punk müziğinin ironisi, kötümserliği ve acemiliği açıkça toplumsal ve siyasi anlamlar taşıyan ifadeler de üstlenmeye başladı ve İngiliz Punk’ı artık estetik olduğu kadar bilinçli bir biçimde proletaryaya ait bir tarz olma yolundaydı. (Tricia Henry, Break All Rules!, University Microfilms, Ann Arbor)

70’lerde İngiltere’deki yüksek enflasyon, yaşam koşullarının kötüleşmesi, sınıf ayrımının artması ve işçi sınıfının ezilmesi neticesinde ortaya çıkan eşitsizlik ve yükselen kapitalist unsurlar bundan etkilenen insanları ve özellikle işçi sınıfı ailelerinin genç çocuklarını olumsuz yönde etkiledi ve bu durum hayal kırıklığı ve huzursuzluk yaşayan kitlede statükoya meydan okuma gücünü açığa çıkardı. Onların temel felsefesi, dürüst, eşit ve herkes için ideal olan bir toplum yaratmaktı. Bunu yaparken de New Yorklulara göre daha haşin, daha yıkıcı ve asi olmayı tercih ettiler, zira sosyal ve ekonomik açıdan daha kötü ve umutsuz bir durumdaydılar. 

New York punk daha sanat ve edebiyatla iç içe kalarak öfke ve hayal kırıklıklarını anlatmaya çalışırken, İngiliz punk ise daha kızgın ve asiydi. Akla ilk gelen örneklerden olan Sex Pistols’un, The Clash’in müziği öfke ve sertlik içeriyordu. Düzene karşı isyan ediyor, “No Future!”, ”Anarchy in the UK”, “London’s Burning” diye bağırıyorlardı. Punk müziğinin önemli isimlerinden New Yorklu Lou Reed ise daha şiirsel ve edebiydi; modern, bireysel ve ahlaki konulara değiniyordu. The Ramones ise rock’n roll ve gençlik öğelerini işliyordu.

Amerikalılar idealleri değil punk görünümünü benimsediler. (The Clash)

blank
©Lynn Goldsmith Corbis – Patti Smith ve Lou Reed, 1970’ler

Punk, bir sokak serserisiydi ve New York Punk’ı kabadayı olamayacak kadar garipti…” (Risale-i Punk – Jessamin Swearingen)

Punklar, müzik ve sanatı savaş, ekonomik eşitsizlik ve sosyal adaletsizlik gibi siyasi konuları yorumlamak ve onlara başkaldırmak için kullandı. Müzikleri, genellikle yoksulluk, işsizlik, kentsel şiddet, siyasi ve sosyal kurumların başarısızlıkları gibi kentsel çürüme ile ilgili konulara doğrudan değindi. Basit 3 akorlu yapılar, sert gitar riffleri, tempolu, agresif şarkı sözleri onların tarzını oluşturdu.

Punk Üzerinde Etkisi Olan Akım ve Düşünceler

Punk’ın şekillenmesinde etkili olan birçok faktör ve akım vardı. İşte bunlardan bazıları;

Beat Kuşağı

Birçoklarına göre Beat Kuşağı, görüş ve eylemleriyle punk kültürünü etkilemişti. 1950’lerde ortaya çıkan Beat Kuşağı, kişisel özgürlüğe yönelimi ve sosyo-politik dönüşüm arayışlarını kapsıyordu. II.Dünya Savaşı’nın da negatif etkisiyle kendini ve bilincini keşfetmek, yeniden özgürleşmek Beat Kuşağı’nın çıkış noktalarından biri oldu. Özellikle toplumsal normlardan ve toplumun oluşturduğu beklentilerden kopan Beat Kuşağı, kendini bulmak için ruhani deneyimlere, sanat ve edebiyata yöneldi. 

Belki Beat kuşağına göre daha asi ve meydan okuyucu olarak tanımlayabileceğimiz Punk kültüründe de özgürleşmek ana eylemlerdendi. Alternatif yaşam oluşturma hedefi, isyankarlık, karşı kültürel hareket ve toplumsal normlardan kurtulma isteği gibi konularda Beat Kuşağı’nın etkisi görülüyordu. İki hareket de özgürlüğü, ana akım kültür ve politikaya karşı bir direniş biçimi olarak değerlendiriyordu. Punklar da tıpkı Beatnikler gibi toplumsal sorunlar karşısında memnuniyetsizdiler ve bunu sanatsal olarak ifade etme tarzını seçmişlerdi. Onlar da Beat Kuşağı gibi savaş protestoları, çevreye duyarlılık, sivil haklar gibi sosyal hareketlerin içinde yer aldı. Bu iki akımın ortak noktalarından birisi de uyuma karşı olmalarıydı; “Uysal Olmayanlar” olarak da bilinen punk, uyumsuzluklarıyla Beat Kuşağı’nın etkilerini taşıyordu.

Anarşizm

Özgür bir toplum anlayışını savunan punk, otoriterliğe karşıydı. Onlara göre kültürel ve siyasi kurumlar yozlaşmıştı. Punklar ancak gelenek yok edilirse, devlet ya da hükümdar olmazsa halk özgür olabilir düşüncesindeydi. Bu da siyasi yaklaşımı reddetmekle, dönemin birçok trendini dışlamakla olabilirdi. Tarih boyunca farklı zamanlarda yaşanmış olan devrimlerin sonunun hep baskı rejimlerinin tekrarlanması ya da halkın kısıtlanmış özgürlüğü olmuş olması da punkların anarşiye olan bağlılığı arttırıyordu. 

blank
©Getty Images – Iggy Pop

Uygarlık dediğimiz şeyin ilk aşamalarında birkaç insan, kendileri adına başka insanları çalıştırarak rahat bir yaşam sürdürebileceklerinin ve onların sırtından zengin olabileceklerinin farkına varmış. Bu insanlar, kendilerini kabile reisi, şaman, kral veya rahip olarak atamak için kurnazlık veya fiziki kuvvet kullanmışlar. Tehdit ve batıl inançlar kullanarak insanları hizaya getirmişler. Ara sıra tebaaları başkaldırırdı ve onlar, ya tebaalarının yatışmalarını sağlayabilecek kadar reform bahşederdi ya da yerlerini yeni hükümdarlara devrederlerdi. İşte devletin doğası böyledir. (Felix, “Professor Felix’s Very Short History of Anarchism”, Profane Existence)

Dadaizm ve Fütürizm

Punk kültürünün en çok benzetildiği akımlardan birisi Dadaizm’di. Dadaizm, I. Dünya Savaşı’nın da yaşattığı buhranla birlikte akla olan inancın kaybolması paralelinde, tüm toplumsal değerlerle birlikte estetik değerleri de reddeden bir grup sanatçıdan oluşuyordu. Toplumsal kurallara, tüm geleneklere, adetlere, sanatsal metotlara karşı duran Dada akımı, kuşkuya dayanıyordu. Punk kültürü de otoriteyi tanımaması, gelenekselin karşısında olmasıyla dada akımına benzetilmiş, ondan etkilendiği düşünülmüştü.

Noam Chomsky

Amerika’nın emperyalist politikalarını eleştiren ünlü dilbilimci ve aktivist Chomsky, özellikle kapitalizm eleştirisi, sivil özgürlüklerin güçlü bir biçimde savunulması, savaş karşıtı tutumu, anarşizm sempatisi ile punk kültürünü etkilemişti. Özellikle işçi sınıfı ile ilgili düşünceleri ve işçilere olan desteği, genellikle işçi çocuklarından oluşan punk topluluğunda etkili bir düşünür olmasını da sağlamıştı.

Punk Kültürünün Öğeleri

Kendin Yap – Do It Yourself (DIY) 

Do it yourself akımına, punk tarzı iş yapmak deniyordu. Kendin yap anlayışı, sadece modayla bağdaştırmak doğru olmaz. Bu hareket aslında punkların, kolektif bir anlayışla kendi etkinliklerini düzenlemesinden, büyük ticari plak şirketler yerine kendi kurdukları bağımsız plak şirketlerinden albümlerini çıkarmalarından, terk edilmiş mekanları konser alanları olarak kullanmalarından, sosyal ve kültürel duruşlarını sergileyen, seyircileriyle bütünleşmelerinde önemli etken olan fanzinlerini kendi çabalarıyla çıkarmalarından ortaya çıktı. Aslında, DIY etosunun altında punkların sınırlı ekonomik kaynaklara sahip olması yatıyordu, yani bir nevi ihtiyaçtan doğmuştu. Kendi geleceğini oluşturmak, iş birliği içinde yaşamak gibi düşüncelerden de beslenen DIY anlayışı, anarşist yaklaşımın da bir uzantısı olarak da görülüyordu. DIY, bu bahsedilen alanlarda olduğu gibi moda anlayışında da punk kültürünün temelini oluşturdu. Yapılan yamalar, pim takılar sayesinde kot ceketler özelleştirildi, tişörtlere baskılar, grafikler yapıldı, takoz ve tırnaklardan özel aksesuarlar, özelleştirilmiş ayakkabılar oluşturuldu, cesur makyajlar, orijinal dikkat çekici isyankar saç modelleri yapıldı ve bunlar sayesinde herkes kendi kişisel görünümünü yarattı. 

Fanzinler

Fanzinler, DIY akımından beslenen punk topluluklarının haberleşme araçlarıydı. Çünkü punk camialarının büyümesiyle beraber haberleşmeleri ve birlikte hareket etme ihtiyaçları doğdu. Fotokopi makinasıyla çoğaltılmış, sayfa numaraları olmayan, zımbayla birbirine tutturulmuş sayfalardan oluşan bu fanzinleri, punklar kendileri çıkarıyor ve konser ve etkinlikten, protestoya, sivil haklara kadar birçok konuya değiniyorlardı. Bu fanzinlerin en çok bilinenleri arasında Sniffin’ Glue, MRR, Flipside, Profane Existence yer alıyordu.

Aktivizm

Punklar, sadece politik eleştiriye yönelmemişlerdi. Onlar aynı zamanda toplumsal, çevresel ve kültürel konulara da duyarlıydılar. Terk edilmiş olan ve DIY mekanları haline gelen yerlerin özerkliği, yerel sorunlarından küresel krizlere kadar çeşitli konulara odaklanan yardım konserlerine, bilgilendirici toplantılara ve atölyelere ev sahipliği yapılmasını sağladı. Punk sahnesinin aktivizmle ilişkisi, bu sıradışı mekanlar tarafından sağlanan bağımsızlık ve esneklik sayesinde kolaylaştı. Ayrıca punklar cinsiyetçilik, homofobi, ırkçılık ve hatta türcülüğe sert tepkiler veriyor, özellikle fanzinler aracılığıyla örgütlenerek birçok eylem protestolarında yer alıyordu. Onlar çevre duyarlılığı, hayvan hakları gibi konularda da katıydı, bu sömürülerin sebebinin ekonomik açgözlülük olduğunu ve antroposantrizmin tam bir saçmalık olduğunu düşünüyorlar; doğa ve hayvanlar için de protestolarda hep ön saflarda mücadele ediyordu.

Ve hayvanlar konuşabilseydi; gezegenler, ağaçlar, nehirler, dağlar ve denizler protesto çığlıkları atabilseydi, onlar da açgözlü erkek ve kadınların yol açtığı tahribata son verilmesini talep ederdi. (PEACE d erlerne LP, R Radical Records, 1984)

Moda Anlayışı

Punk modası, yırtılmış kumaşlar, graffiti ve çarpıcı imgelerle karakterize edilerek kentsel çürümenin gerçekliğini yansıttı. Onların estetik algısı sadece bir moda ifadesi değil, aynı zamanda bir toplumsal yorum biçimiydi ve punkların yaşadığı şehirlerdeki çürümeyi ve ihmal edilmeyi vurguladı. Geleneksel tarz ve güzellik anlayışına meydan okuyan bu anlayış, fütüristlerin giyim tarzına da oldukça yakındı.

Moda ve estetikten bahsederken değinilmesi gereken bir şey de Malcolm McLaren’ın varlığıdır. Let it Rock adlı bir kıyafet dükkanı olan McLaren, punk kültürünü ifade eden giysiler satıyordu. Sonrasında da 1974’te Londra, Kings Road’da “The Sex” adlı bir moda butiği açan McLaren, özellikle punk kültürünün kışkırtıcılığını ve asi tavrını etkiledi, giyim tarzları üzerinden rol model olmayı başardı. Hatta “The Sex” dükkanına ithafen The Sex Pistols’ın adını onun verdiği söylenmiştir. O, punk topluluğunun içindeydi ve New York Dolls, Sex Pistols gibi birçok punk grubuyla çalıştı, onları giydirdi hatta menajerliğini yaptı. 

blank

Malcolm McLaren ve Vivienne Westwood – Let It Rock,1972

Punk Öldü mü?

1979’da İngiliz punk grubu Crass, aynı adlı şarkılarında “punk öldü” diyordu. Bu meraklı ölüm, o zamandan beri zaman içinde ısrarla telaffuz edildi. Bu, hem bu ölümün bitmemiş olduğunu hem de punk ve ölümünün kesişiminin punk’ın ardından yaşamaya devam edenler için hayati bir kinaye olduğunu gösteriyor. (Living in the Wake of Punk – George C. Grinnell)

Zengin geçmişi ve süregelen etkisiyle punk kültürü, müziğin ve alt kültürün toplumsal normları sorgulayıp değişime yol açma gücüne tanıklık ediyor. Kusurluluğu ve otantikliği benimseyen punk, ana akım kültüre karşı güçlü bir karşı anlatı sunuyor ve özgürlük, eşitlik ve direniş değerlerini savunuyor. Evrimiyle, punk sadece müzik tarihindeki bir anı değil, sürekli adapte olan ve çevresine tepki gösteren bir hareket olduğunu gösteriyor ve modern dönemde değişime uğrasa da yaşamda hala birçok alanda etkilerini hissettiriyor.

Bir adam bana doğru yürüyor ve “Punk nedir?” diye soruyor. Bu yüzden bir çöp tenekesini tekmeliyorum ve söylüyorum. ‘Bu punk!’. Çöp tenekesinin üzerine tekme atıyor ve “Bu punk mı?” diyor ve ben de “Hayır, bu moda!” diyorum. – Billie Joe Armstrong

Kaynaklar:

*The Philosophy of Punk: More Than Noise!! – Craig O’Hara

*Think Punk – Ecequiel Barricart

*Risale-i Punk – Jessamin Swearingen