Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

81. Venedik Film Festivali: Venedik’in Büyüleyici Atmosferinde Sinema Şöleni

En önemli uluslararası film festivallerinden olan ve Venedik Lido adasında gerçekleştirilen Venedik Film Festivali dün akşam gerçekleşen ödül töreniyle sona erdi. 1932 yılından bu yana yapılan festival, her sene olduğu gibi yine birçok filmin prömiyerine ev sahipliği yaptı ve sinema sektöründen birçok ünlü simayı konuk etti.

Tim Burton’ın yıllar sonra devam filmini çektiği Beetlejuice Beetlejuice ile açılışını yapan 81. Venedik Film Festivali’nde Amerikalı aktris Sigourney Weaver’a da Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülü verildi. Festivalin jüri üyeleri de oldukça ünlü simalardı ve film yapımcıları ağırlıklıydı. Isabelle Huppert’ın başkanlık ettiği jüri heyeti üyeleri arasında James Gray, Kleber Mendonça Filho, Andrew Haigh, Julia von Heinz, Zhang Ziyi de yer aldı.

Festivalin Öne Çıkan Filmleri

Brezilyalı yönetmen Walter Salles’in yönettiği ve Fernanda Torres’in oyunculuğuyla övgüler topladığı Altın Aslan adaylarından I’m Still Here festivalde dikkat çeken yapımlardandı. 2012 yılında Jack Keroauc’un On The Road kitabının film uyarlamasıyla adından söz ettiren Salles, bir kez daha iddialı bir dramayla sinema sahnelerine dönüyor. Film, bir ailenin hükümetle ilgili yaşadığı sorunları anlatıyor ve diktatörlük eleştirisi içeren bir siyasi yapım olarak karşımıza çıkıyor. 1971 yılında Rio de Janeiro’da geçen film, babalarının tutuklanması ve ortadan kaybolması üzerine Paiva ailesinin yaşadığı yıkıcı sürece ve mücadelelerine odaklanıyor. 

blank
Queer

Radarımıza takılan bir diğer film ise yakın zamanda Challengers’la yılın en iyi filmleri listelerinde üst sıralarda yer bulan Luca Guadagnino’nun yeni filmi Queer. İtalyan yönetmenin, Beat Kuşağı’nın önemli yazarlarından William Burroughs’un otobiyografik romanından uyarladığı yapımda başrolde Daniel Craig büyüleyici bir performans sergiliyor. Kurgusal bir anlatım gibi görünsede yazarın kendi deneyimlerinden beslenen, yabancılaşma ve insanın kimlik mücadelesi temalarını elen alan kitap gibi filmde de Burroughs’un alter egosu olan ana karakter William Lee’nin hikayesini görüyoruz. Cinsel kimliği ve bağımlılığıyla mücadele içinde olan Lee (Daniel Craig) üzerinden derinlemesine bir özbenlik keşfi anlatan film, yönetmenin bir önceki benzer cinsel kimlik sorunlarını ele alan filmi Call Me by Your Name’in aksine cüretkar olarak nitelendirilen sahneleriyle de dikkatleri üzerine çekiyor.

Pablo Larrain’in yeni filmi Maria da festivalde ilk gösterimi gerçekleştirilen ve Altın Aslan’a aday olan yapımlardandı. Şilili yönetmenin filmi ünlü diva, opera sanatçısı Maria Callas’ın son günlerine odaklanıyor. Bu film, Larrain’in ünlü kadın karakterlerin iç dünyasını ele aldığı Jackie ve Spencer ile devam eden biyografik üçlemesinin son filmi. Filmin konu aldığı Maria Callas’ı ise uzun zamandır kamera karşısında görmediğimiz Angelina Jolie canlandırıyor. Ayrıca filmin oyuncu kadrosunda Haluk Bilginer de var. Senaryosu tıpkı Spencer’da da olduğu gibi Steven Knight’a ait olan yapım, adeta Maria Callas’ın karakterine bir övgü niteliği taşıyor ve onu izleyicinin gözünde ikonikleştiriyor. 

Usta oyuncular Julianne Moore ve Tilda Swinton’ı bir araya getiren yeni Pedro Almodovar filmi The Room Next Door, festivalin en merak edilen yapımları arasındaydı. Yönetmenin İngilizce uzun metrajlı ilk filmi olan The Room Next Door, Sigrid Nunez’in romanından uyarlandı. Film, gençlik yıllarında dergide birlikte çalışan iki eski arkadaşın yıllar sonra Martha’nın (Tilda Swinton) kanser tedavisi nedeniyle bir araya gelmesine ve sonrasında yaşlanma ve arkadaşlık temaları odağında gelişen ilişkilerine odaklanıyor. İki yıldızın alıp götürdüğü iki saatlik kara komedi, izleyiciler tarafından 18 dakika 36 saniye boyunca alkışlandı.

The Room Next Door

2019 yılında Venedik’ten Altın Aslan’la dönen Todd Philips’in Joker filminin sabırsızlıkla beklenen devam filmi Joker: Folie à Deux’de Joaquin Phoenix’e Harley Quinn rolünde Lady Gaga eşlik ediyor. Kışkırtıcı bir müzikal olarak tanımlanan film festivalde prömiyerini yaptı ve açıkçası eleştirmenleri ikiye böldü. Yine de şunu söylemeliyiz ki, film ilk filmdeki gibi yadırgatıcı ve rahatsız edici havasını sürdürüyor.

Festivalin dikkat çekici yapımlarından birisi de Fabrice du Welz’in yönettiği Maldoror. Polisiye gerilim türündeki film, genç ve idealist bir polisin pedofil çetesi hakkındaki soruşturmasını ve adalet arayışını anlatıyor. Belçika’daki polis sisteminin eleştirisini de yapan yapım, başrol Anthony Bajon üzerinden de toplumsal rolleri, idealler-gerçek hayat ikilemini sorgulatıyor.

Adrien Brody ve Felicity Jones’lu kadrosuyla ve ele aldığı göçmenlik, yeni hayat ideali temalarıyla öne çıkan oyuncu-yönetmen Brady Corbet’in yeni filmi The Brutalist de festivalde ilgi gören yapımlar arasındaydı. Toplama kamplarında esir edilmiş ve 2. Dünya Savaşı sonrasında da Amerika’ya yeni bir hayat kurma hayaliyle kaçan Macar Yahudisi yetenekli bir mimarın hikayesini anlatan üç buçuk saatlik film, Amerikan rüyası ve savaş dönemi Yahudi kimliği üzerine kafa yoran etkileyici bir yapım olarak öne çıkıyor.

©Lol Crawley’nin Objektifinden The Brutalist Filminden Bir Kare

Venedik Film Festivali, yukarıda kısaca değindiğimiz filmler dışında da birçok önemli ve merakla beklenen yapıma ev sahipliği yaptı. Bunlar arasında şu filmler yer alıyor. Nicole Kidman’ı tekrar izleyiciyle buluşturan bir CEO ve stajyerinin yasak ilişkisini anlatan Halina Reijn’in gizemli filmi Babygirl; Justin Kurzel’ın Jude Law ve Nicholas Hoult’u bir araya getiren polisiye suç filmi The Order, George Clooney ve Brad Pitt’li kadrosuyla dikkat çeken Jon Watts’ın yönetmen koltuğunda oturduğu eğlenceli bir aksiyon filmi olarak tanımlayabileceğimiz Wolfs; Asif Kapadia’nın La Jetee’den esinlenen, bir zaman yolcusunun hikayesini anlatan belgesel tadındaki filmi 2073; Gürcü yönetmen Dea Kulumbegashvili’nin kırsal bir bölgede kürtaj yapan bir kadın doğum uzmanının başına gelenleri anlattığı, Londra ve San Sebastian film festivallerinde da en iyi film adaylığı bulunan ve eleştirmenler tarafından da Altın Aslan’ı hak ettiği güçlü bir şekilde dile getirilen yeni filmi April; Kevin McDonalds ve Sam Rice-Edwards’ın 1970’lerde John Lennon ve Ono Yoko’nun yaşadıklarını anlatan belgeseli One to One: John & Yoko, ilk filminin prömiyeri Cannes’da yapılan Kevin Costner’ın devam filmi Horizon: An American Saga—Bölüm 2. Ayrıca festivalde ülkemizden Murat Fıratoğlu’nun yönettiği Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Türker Süer’in Gecenin Kıyısı filmi ve Cansu Baydar’ın yönettiği Neredeyse Kesinlikle Yanlış kısa filmi de yer aldı.

Altın Aslan ve Diğer Kazananlar

Özellikle son yıllarda çıkan adayların ve kazananların Oscar ödüllerine de bir nevi göz kırptığı festivalde, bu yıl kadın başrol oyuncularının hegemonyası vardı. Seçkisinde tam 83 filmin yer aldığı organizasyonda Altın Aslan’ı da bir değil iki kadın oyuncunun başrolü oynadığı bir film kazandı ve Pedro Almodovar’ın son filmi The Room Next Door bu yılın Altın Aslan sahibi oldu. Büyük Jüri Ödülü ise Maura Delpero’nun 1944 yılında 2. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde bir dağ kasabasında geçen aile draması Vermiglio’ya gitti. Festivalin dikkat çeken yapımlarından birisi olan The Brutalist ile Brady Corbet ise En İyi Yönetmen – Gümüş Aslan’ı kazandı. Özel Jüri Ödülü, Altın Aslan için favori gösterilen filmlerden birisi olan April’a, En İyi Senaryo Ödülü ise I’m Still Here filmiyle Murilo Hauser ve Heitor Lorega’ya verildi. En İyi Kadın Oyuncu Babygirl filmindeki etkileyici performansıyla Nicole Kidman, En İyi Erkek Oyuncu ise The Quiet Son filmindeki rolüyle Vincent Lindon’ın oldu.

 ©REUTERS/Yara Nardi – Jüri Başkanı Isabelle Huppert & Altın Aslan Kazananı Pedro Almodovar

Son olarak güzel bir haber verelim. Orizzonti kategorisinde yarışan Murat Fıratoğlu’nun yönettiği Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri filmi de Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü.