Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Kültürlerarası Bir Köprü: İstanbul Tiyatro Festivali

Farklı kültürlerden farklı tarzlardaki yapımları tiyatro izleyicisiyle buluşturan bir aylık heyecanlı serüven 28. İstanbul Tiyatro Festivali, 22 Ekim tarihinde Müfettişler oyunu ile perdelerini açtı. Festival boyunca klasik sahneden çağdaş sahneye birçok yapım izleyiciyle buluşacak.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 19 tiyatro, dans ve performans gösterisi içeriyor. Bu performansların arasında Türk yapımlarının yanı sıra global tiyatro sahnesinde klasik haline gelmiş birçok yapım da bulunuyor. Festival, 19 Kasım’a kadar şehrin iki yakasında da farklı sahnelerde tiyatroseverlerle buluşacak. Ayrıca etkinlik kapsamında ücretsiz bazı etkinlikler de mevcut. Bunların arasında dans ve tiyatro atölyeleri ile birlikte çocuklara tiyatro sevgisini aşılamak ve onların sahneyi keşfetmelerini sağlayacak etkinlikler de yer alıyor.

İstanbul Tiyatro Festivali’nin Uluslararası Yapımları

Festivalde beş uluslararası yapım yer alıyor. Bu yapımların en büyük özelliği ise farklı coğrafyalarda olmasına rağmen tiyatro alanına damgasını vurmuş köklü tiyatro gruplarını ve yönetmenlerini izleyiciler ile buluşturacak olması. 

Öncelikle varoluşsal tema üzerine odaklanan ve izleyenlere güçlü bir deneyim yaşatan iki yapımdan bahsetmek istiyoruz.

©Elian Bachini – Utsushi

Bunlardan ilki Utsushi. Yapım, Japonya – Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yılı aracılığıyla programda yer alıyor ve ilk defa ülkemizde izleyiciyle buluşuyor. Butoh dans ustalarının etkileyici performansından oluşan yapım, yakın zamanda kaybettiğimiz Ushio Amagatsu tarafından yönetilmiş ve koreografisi hazırlanmış. Bir retrospektif diyebileceğimiz ve Amagatsu’nun Butoh Dans topluluğu Sankai Juku’nun farklı performanslarındaki koreografilerden alıntılar içeren Utsushi, gerçeklik ve illüzyon arasındaki ince dengeyi, varoluşun geçici doğasını anlatan bir deneyim. Her hareketi derin anlamlar taşıyan, grotestk kostümler giymiş ve beyaza boyanmış dansçıların hipnotize edici ve hayat üzerine düşündüren performansı görülmeye değer.

İstanbul Tiyatro Festivali’ndeki bir diğer uluslararası yapım, dünyadaki en prestijli ve en eski aktif tiyatro topluluklarından birisi olan Fransız Comédie-Française’in Hekabe, Hekabe Değil oyunu. Comédie-Française’in geçmişi 1680 yıllarına kadar dayanıyor. Kral XIV. Louis’nin fermanıyla kurulan Paris merkezli topluluk, hem taşıdığı kültürel miras hem de Moliere’in mirasını sürdürmesi açısından günümüzde de tiyatro sahnesinde saygın bir yere sahip. Topluluğun festival kapsamında izleyiciyle buluşan oyunu Hekabe, Hekabe Değil ise aslen Euripides tarafından yazılan klasik Yunan trajedisi “Hekabe”nin bir uyarlaması. Avignon Festivali direktörü Tiago Rodrigues’in yönettiği, Troya kraliçesi Hekabe’nin hikayesini zamansız bir düzlemde işleyen oyun, aynı olay örgüsünü bize hem geçmiş hem de günümüzde yaşanan iki farklı olay üzerinden sunuyor. Bu da aslında zaman ne kadar değişirse değişsin, erdem, intikam, adalet, güç, kayıp gibi kavram ve duyguların hayatımızda hep önemli yer tuttuğunu bize hatırlatıyor. Yunan trajedisinin kökenlerine sadık kalan oyun, yoğun dramatik çatışmalar ve ahlaki ikilemler içeriyor ve seyircide katarsis yaratıyor. Bir diğer yandan bu eski hikayeye yeni bir soluk getiren Hekabe, Hekabe Değil oyunu, modern yorumlar ve yenilikçi sahneleme teknikleri de içererek antik ve modern sahne arasında bağ kuruyor, böylece günümüz seyircileri için daha da ilgi çekici hale geliyor. Şiir, drama ve varoluşsal temaların birleşimiyle güçlü bir duygusal deneyim yaratan Comédie-Française’in Hekabe, Hekabe Değil yapımı, izleyiciye ihtiraslı bir adalet arayışı hikayesi sunarken günümüzde de çok tartışılan ahlaki bozulmanın nelere sebep olabileceği konusunu da işliyor.

Festivalin Mücevheri: Shakespeare Oyunları

28. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yer alan diğer üç uluslararası yapım ise Shakespeare’in büyük klasiklerinden oluşuyor. 

©Albert Dobrin – Hamlet

Günümüzün en değerli yönetmenlerinden birisi olarak görülen daha önce birçok Shakespeare klasiğini sahneye taşımış, Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi İngiliz Declan Donnellan’ın yönettiği ve Marin Sorescu Ulusal Tiyatrosu’nun oyuncularının sahnelediği Hamlet, özüne sadık kalan zarafet dolu, yaşayan bir kavramsal tiyatro örneği sunuyor. “Olmak ya da olmamak, soru bu” cümlesiyle başlayan oyunda, izleyici açgözlülük, iktidar, ihanet ve intikam çatışmalarında, orijinal metin ve güçlü performanslar eşliğinde adeta bir görgü tanığı olarak yer alıyor. Bu da oyunun gücünü ve gerçekçiliğini daha fazla hissetmesine sebep oluyor.

Shakespeare hepimizi anlatmıyor, tek tek her birimizi anlatıyor. – Declan Donnellan

Kariyerinde birçok ödül kazanmış, yaratıcı ve cesur yaklaşımıyla tanınan saygın yönetmen Nikita Milivojević’in yönettiği, Sırbistan Ulusal Tiyatrosu tarafından sahnelenen Macbeth ise oldukça farklı ve sıradışı bir yorum olarak karşımıza çıkıyor. Klasiklere, modern temaları ve toplumsal konuları dahil ederek, geleneksel anlatıları bugünün izleyicileri için daha dikkat çekici hale getiren Milivojević’in Macbeth’i, karakterlerin duygusal ve psikolojik manzaralarına odaklanıyor ve klasik trajediye taze bir perspektif sunuyor. Minimalist sahne tasarımı ve sunduğu modern görsel – işitsel unsurlarıyla gelenekle inovasyonun büyüleyici bir karışımı olan oyun, Macbeth’in bilinçaltında dolaşıyormuş hissi verirken her bir sahnesi şiirselliğiyle izleyenlerin içine işleyen psikolojik bir dramaya dönüşüyor.

Cadılar Macbeth’e kehaneti bildirdiği andan itibaren gerçeklik onun için bir kâbusa dönüşür. Her şey kararmış zihninin ürünü gibidir. Gerçekle kurgu, imkânlıyla imkânsız birbirine öylesine karışır ki biri nerede bitip diğeri nerede başlıyor ayırt edemez. Böylesi kaotik, ‘gerçekdışı’ bir dünyanın günümüzde yaşadıklarımızı da oldukça doğru bir şekilde tarif ettiğini düşünüyorum. – Nikita Milivojević

Macbeth

28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin en çok merak edilen yapımları arasında yer alan III. Richard, etkileyici prodüksiyonları, klasik eserlere getirdiği başarılı yorumları ile tanınan Thomas Ostermeier ve ünlü topluluğu Schaubühne Berlin tarafından sahneleniyor. İzleyiciyi, kralın hem suç ortağı hem de dert ortağı yapan ve sık sık dördüncü duvarı yıkan yapım seyircide yadırgatıcı bir samimiyet yaratıyor. Kötülükle komiklik arasında gidip gelen Richard’ın yüzleşmesi, gerçekle yalan arasındaki çizgiyi oldukça bulanıklaştırıyor. Özellikle III. Richard rolündeki Lars Eidinger‘in performansıyla göz doldurduğu yapım, Shakespeare’in hırs, yozlaşma ve aldatma konularını yarattığı distopik bir atmosfer eşliğinde ustalıkla anlatıyor.

©Arno Declair – III. Richard

Dikkat Çeken Türk Yapımları 

©Çağla Çağlar – Martı mıyım?

Festivalde önemli birçok Türk yapımı da yer alıyor. Yapımların bazıları çağdaş, özgün metinler sunarken bazıları ise klasiklerden güç alıyor. Bu yapımlar arasında; Henrik Ibsen’in evlilik, özgürlük temalarından beslenen feminist metniyle dikkat çeken unutulmaz klasiği Nora – Bir Bebek Evi’nin Tuğçe Altuğ’un öncelikli amacı kadın yaratıcılarla çalışmak ve kadın hikâyeleri anlatmak olan yeni oluşumu Tiyatro Circa tarafından sahnelenen uyarlaması, Anton Çehov’un ünlü eseri Martı’dan uyarlanan ve hayattaki çıkmaz sokaklarda dolaşan zamansız versiyonu olarak karşımıza çıkan Tiyatro BeReZe oyunu Martı mıyım?, günümüz sahnesinin yetenekli isimlerinden Halil Babür’ün yazdığı ve yönettiği güncel problemler ve fenomenler ışığında hayata dair bir sorgulama sunan Linçler ve Dudaklar, “Performatif Sahneleme ve Oyunculuk” yöntemiyle dünya tiyatro sahnesinde önemli bir yere sahip Şahika Tekand’ın yazıp yönettiği ve Studio Oyuncuları tarafından sahnelenen dünyayı Olimpos tanrılarının gözünden anlamaya çalıştığımız ve ironilerle dolu Ölüyor mu Ne? oyunu yer alıyor.