Mitos’tan Logos’a
Antik Yunan, politikadan sanata birçok farklı disipline yaptığı muazzam katkılarla ünlüdür. Yüzyıllar boyu süren bir etki yaratan dönemde sanat felsefesi de ortaya çıkmıştır. Antik Yunan döneminde sanata dair poesis ve mimesis olarak iki farklı yaklaşım sunulmuştur.
Poesis yaratmak demektir ve sözlük anlamı olarak var olmayan bir şeyin yaratılması anlamına gelmektedir. Özellikle Platon, sanatın anlamının bir sanat eseri üzerinden ortaya çıkabileceğine değinmiş ve bunu da güzelin kendisine erişmek, güzel şeyi doğurmak olarak tanımlamıştır. Yani bu bir yaratma eylemidir. Sanatın, mimesis olarak görülmesinin çıkış noktası daha ziyade Aristoteles ve Xenophon’un düşünceleri olmuştur. Bu iki düşünür, taklit anlamına gelen bu kavram üzerinden aslında sanatı güzel olanın taklit edilmesi olarak tanımlamıştır. Sonuçta, her iki yaklaşıma göre de sanatınmerkezinde, zamanı aşan bir kavram olan ideal güzelliğin peşinde olma yer almıştır ve bu durum sanatçıların hayal gücünü hala etkilemektedir.
Sanatı, Antik Yunan’daki fikirlerin etkisi kadar Yunan mitolojisindeki mitler de etkilemiştir. Dünyanın var oluşu, insanın ortaya çıkışı, titanlar ve tanrıların savaşı, aşklar, ihanetler, ihtiraslar hepsi mitlerde yüz bulmuş, dolayısıyla da birçok farklı dönemden sanatçının hayal gücünü beslemiştir. Antik Yunan döneminin logos anlayışını içselleştiren Rönesans döneminde, mitolojinin hayal güçlerini aşan derinliği ve hikaye anlatıcılığı özellikle dönemin ressamlarını ve heykeltıraşlarını etkilemiştir. Onların eserleri, adeta Yunan anlatı geleneğinin kalıcı etkisine bir övgü niteliğindedir.
Tarih ötesi olarak görebileceğimiz hiç eskimeyen bu dönem, hala günümüzde birçok fikre altyapı olmakta, çoğu sanat eserine anlam yüklemektedir. Birçok sanatçının elinden çıkan ölümsüz eserlere de konu olmuştur.
Venüs’ün Doğuşu – Sandro Boticelli
Medici Ailesinden Lorenzo di Pierfrencesco de’Medici tarafından talep edildiği ve temasının da İtalyan hümanist şair Poliziano tarafından önerildiği düşünülen Boticelli’nin bu eseri, Venüs’ün (Aphrodite) doğuşunu anlatmaktadır.
Mitolojiye göre; Gaia (Yer) ve Uranos (Gök)’un birleşmesinden meydana gelen titanlardan biri olan Kronos, annesi Gaia’nın da yardımıyla çocuklarını zindanlara atan Uranos’u biçerek öldürür. Uranos’un parçaları etrafa saçılır. Bu parçalardan birisi de onun cinsel organıdır. Cinsel organ denize düşer ve döllenen denizden Venüs doğar.
Bu nedenle Yunan mitolojisinde Venüs’ün doğuşu, Tanrıçanın köpüklü dalgaların içinden çıkmasıyla tasvir edilmiştir. Heykellerde, resimlerde Venüs, kaplumbağa ya da deniz hayvanlarından birisinin kabuğu üzerine basmış bir şekilde anlatılmıştır ve dünyaya gelişine gönderme yapılmıştır. Burada deniz kabuğu, aynı zamanda aşkınlığı ve kadınlığı simgelemektedir.
Resimde Venüs’ün üzerini örtmeye çalışırken görülen figür, Zeus’un kızları olarak bilinen Hora’lardan (mevsim tanrıçaları) biridir. Deniz kabuğuna üfleyerek kıyıya taşıyan ise batı rüzgarı tanrısı Zefirus’tur. Zefirus’un sarıldığı peri kızı Chrois’tir. Zefirus, Yunan mitolojisinde Chrois’i kaçırmış ve onunla evlenmiştir. Chrois, Zefirus ile evlendikten sonra Flora (Çiçek Tanrıçası)’ya dönüşmüştür. Ressam, Chrois ve Zefirus’un çevrelerinde yer alan çiçeklerle, bu durumu simgelemiştir.
Venüs, güzellik ve aşk tanrıçası olması nedeniyle üzerinde şehvet uyandıracak ve tenini ortaya çıkaracak tüller, ipek dokulu kıyafetler; çeşit çeşit küpeler, bilezikler, kolyeler, nadide parçacıklardan oluşan kemerler ile resmedilmiştir. Günümüze kadar güzellik ve estetiğin bu tür takılarla, süslü olmakla bağdaştırılması da mitlerdeki Venüs tasvirlerinin ve bu mitlerin sanata yansımasının etkileridir.
Boticelli’nin Venüs’ün pozunu tasarlarken heykellerden ilham aldığı düşünülmüştür. Malumunuz Rönesans döneminin en popüler güzel sanatlarından birisi de heykeldir.
Atina Okulu – Raphael
İtalyan Rönesans’ının bir diğer önemli ressamı Raphael tarafından 1511′de yapılan Atina Okulu, Vatikan’da Papa’nın odasında bulunan bir fresktir. Raphael, çalışmasında arkadaşlarından da modellik hususunda yardım almıştır. Söylenenlere göre Platon çizimi için Leonardo da Vinci, Heraklitos çizimi için de Michelangelo modellik yapmıştır. Bu detayı da düşündüğümüzde, Rönesans tablosu gibi söylemini hak eden bir eser ortaya çıkmıştır.
Eser, Orta Çağ dönemindeki idealizm ve realizm tartışmalarına Antik Yunan üzerinden değinmektedir. Sanatçı resminde Antik Yunan döneminin önemli filozoflarına ve bilim insanlarına yer vermiştir. Resimdeki mekanın sağ ve sol tarafında Apollon ve Athena heykelleri yer almıştır. Resimde tam 59 figür yer alır ve her figür özenle yerleştirilmiştir. Sol tarafta aritmetik ve müzik, sağ tarafta geometri, astronomi, orta kısımda ise dönemin en çok tanınan filozofları/düşünürleri resmedilmiştir. Bunların arasında Sokrates, Diyojen, Herakleitos, Öklid, Pisagor gibi önemli düşünürler ve teorisyenler de vardır.
Resmin iki ana figürüyle dikkat çekmektedir. Resmin tam ortasında Platon ve öğrencisi Aristoteles yer almıştır. Haliyle daha genç görünümlü olan Aristoteles’in Platon’a oranla bir adım önde resmedilmesi, onun felsefesini ve düşüncelerini bir adım daha öteye taşımasına ve idealizme karşı ressamın Aristoteles realizmini savunuyor olmasına gönderme olarak kullanıldığı düşünülmüştür. Çünkü Rönesans Dönemi, skolastik olan idealist dünyadan, realizm temelli bir dünyaya geçiştir. Ressam burada bu geçişi iki filozof üzerinden resmetmiştir. Aristoteles’in elinde ünlü eseri Ethics, Platon’un elinde ise Timaeus bulunmaktadır. Bu iki karakter resimde düşünce akımlarını oluşturan idealizm (Platon) ve realizmi (Aristoteles) temsil etmektedir. Hatta Raphael, resimde Platon’un yukarıya bakan eli ile sembolik olarak gökyüzünü yani idealar dünyasını; Aristoteles’in yeri gösteren eliyle de gerçekliğin duyulara dayalı bu dünyada olduğunu (realizm) ifade etmeye çalışmıştır.
Bacchus ve Ariadne – Titian
Rönesans Döneminin İtalyan ressamlarından Tiziano Vecellio nam-ı diğer Titian’ı, Venedik’in baş ressamı ve Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın da portresini çizen ressam olarak biliyoruz. Ünlü ressamın, ‘Bacchus ve Ariadne’ isimli eseri, Bacchus (Dionysos)’un Naksos adasına ulaştığında Ariadne ile karşılaşmasını konu almaktadır. Eserin detaylarını vermeden önce Dionysos ve Ariadne’nin mitine kısaca değinebiliriz.
Sevgilisi Theseus ile Naksos adasına kaçan Ariadne, uyandığında terkedilmiş olduğunu görür. Daha sonra bu adaya gelen Bacchus, Ariadne’yi görünce ona aşık olur ve onunla evlenerek Olimpos’a götürür. Evliliğin şerefine de onun için özel yapılmış bir taç hediye eder. Ariadne’nin ölümü sonrasında bu değerli taç, tanrılar tarafından gökyüzünde yıldızlara dönüştürülür ve Ariadne ölümsüzleştirilir.
Titian, resminde Tanrı Bacchus’ü, kaplanların çektiği arabasından inerken güzel Ariadne’nin ona doğru gelişini büyülenmiş şekilde izlerken resmetmiştir. Ariadne ise Bacchus’la karşılaşmanın korkusu içindedir. Bacchus’ün çevresinde görülen Maniadlar ve satyrler, tef çalıp eğlenerek adaya ulaşmalarını kutluyorlardır.
Mitolojide Satyr, yarı insan yarı hayvandır. Belden aşağısı keçi gibi olan kuyruklu Satyr’ler; Tanrı Bacchus’la kırlarda gezer, şarap içer, emirlerini yerine getirip ona ulak olarak görev yaparlarmış. Resimde en önde sakalları ve şekilsiz suratıyla dikkat çeken Silenos da bir bilge satyrdir ve Dionysos’un yetiştirilmesinde önemi büyüktür, onun akıl hocalarından olduğu kabul edilir. Maniadlar ise, Dionysos’u bebekken alıp besleyen, büyüten nymphlere verilen isimdir. Genellikle ellerinde şarap kupası yer alır.
Ariadne’nin bulunduğu alanda gökyüzündeki yıldızlar dikkat çekmektedir. Titian, bu yıldızlarla Ariadne’nin tacının yıldız olarak göğe alınması durumuna gönderme yapmıştır.
Jupiter ve Io – Antonio Correggio
Rönesans döneminin ressamlarından Allegri da Correggio’nun bu eseri, Olimpos’un baş tanrısı Jupiter (Yunan mitolojisinde bilinen adıyla Zeus) ve Yunan kolonilerinden Argos kralının kızı Io’nun aşkını anlatan mitten beslenmiştir. Resim, miti yorumlayarak ikisinin yaşadığı ilişkiyi konu almıştır.
Mite göre; Io bir tapınak rahibesidir. Gördüğü bir rüya sonucunda kahine danışır. Kahin, rüyayı yorumlar ve Io’nun Jupiter ile birlikte olacağını öngörür. Bilindiği gibi mitolojide Zeus, farklı formlara girerek beğendiği güzel kadınlarla birlikte olmasıyla da ünlüdür. Farklı formlara girme sebebinin; eşi Juno (Hera)’dan ilişkilerini saklamak istemesi olduğu söylenir. Kahinin dediklerinden haberdar olan kral, kızını korumak için onu Argos’tan gönderir. Fakat kralın planı işe yaramaz. Argos’tan ayrılan Io, Jupiter tarafından bir ırmak kenarında görülür; Jupiter ona yaklaşır ve sonrasında hamile bırakır.
Correggio da bu eserinde mitte geçen olayı, Io ile Jupiter’in tek beden olmasını işlemiştir. Jupiter, bu sefer bir yağmur bulutu formundadır. Buluttaki yüz ve sarılma eylemini anımsatan el siluetiyle ressam, anlamlandırma konusunda bize de yardımcı olmuştur. Io, resimde bulutun bir elini beline dolamasına yardımcı olur, baş hareketinden de göreceğiniz gibi bulut onu öperken başını hafifçe davetkar şekilde eğmiştir. Ressamın bu kompozisyonundan; Io’nun da kahinin öngörüsüne hazır olduğu ve baş tanrıyı beklediği anlamı çıkarılabilir.
Resimde yer alan ırmak çizimi ile Correggio, olayın geçtiği mekanı tasvir etmekle beraber Jupiter’in, hamile kalması sonrası Io’yu Irmak Tanrıçası ilan etmesine de değinmiştir.
Sokrates’in Ölümü – J. L. David
Napolyon Döneminin önemli ressamlarından Jacques Louis David, Antik Yunan döneminin öne çıkan filozofu Platon’un ünlü eseri Sokrates’in ölümünden etkilenerek, bu eserdeki bir sahneyi resmetmiştir.
Sokrates, tanrıları tanımamak ve kentin gençlerine yeni tanrılar tanıtarak onları ayartmak suçundan mahkeme tarafından suçlu bulunmuştur. Fakat bu sadece olayın görünen yüzüdür. Arka plandaki asıl suçu, mevcut hükümete karşı eleştirel tavrı ve onlara karşı bir tehdit yaratmasıdır. Bu tehdidi de adalet, eşitlik, erdem gibi kavramları sorgulayarak oluşturmuştur. Düşünce suçları için ilk mahkeme olarak görülen bu mahkeme sonucunda, Sokrates af dilemeyi reddederek görüşlerinin arkasında durmuş ve ölümü kabul etmiştir. Atinalıların ve yönetimin isteğiyle Tanrı’nın ona verdiği sorgulama gücünden vazgeçmeyeceğini ve sadece Tanrı’ya itaat edeceğini söyleyen filozof yargılanması sırasında Atina halkına şöyle seslenmiştir.
Düşünün Atinalılar, zor olan ölümden kaçınmak değildir, asıl daha zor olanı ondan daha hızlı üstümüze çöken kötülükten kaçınmaktır.
Felsefe tarihi ve düşünce özgürlüğü açısından büyük öneme sahip bu olayı resmederken Jacques Louis David, Sokrates’in dik duruşuna yoğunlaşmıştır. Sokrates, kendinden emin, aldığı karardan ve duruşundan taviz vermeyen güçlü bir duruşla tasvir edilmiştir. Çevresini saran öğrencileri, hocalarını kaybetmenin ve onu devletten af dilemeye ikna edememelerinin üzüntüsünü yaşamaktadır. Eser, Sokrates’in ölümüne sebep olacak zehri Sokrates almadan hemen öncesini anlatmıştır.
Resimdeki bir önemli nokta ise yine Sokrates gibi ruhun ölümsüzlüğüne inanan ve idealar dünyasını teori olarak sunan Platon’un sakinliğidir. Sokrates’in öğrencileri arasında en sakin görünen ayak ucunda oturan ve diğer tüm öğrencilere göre sakin görünen Platon’dur. Bu durumun sebebi de kendi teorisidir.