Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Kayıp Kent Atlantis’in İzinde: Gerçek mi Yanılsama mı?

Santorini, Girit, Azor Adaları ve Sardinya denilince aklınıza günümüzde turistlerin tatil için tercih ettiği popüler bölgeler gelse de bu yerlerin bir diğer ortak özelliği hepsinin kayıp medeniyet Atlantis’in bulunduğu bölge olarak farklı teorilerde adının geçmesi. Atlantis, belki de bu dünyada zamana meydan okuyan en önemli sırlardan birisini oluşturur. Birçok tarihçi, filozof ve arkeolog onun varlığı konusunda düşünüp tarih boyunca çalışmalar yapmıştır. Neticede Atlantis’in gerçekte var olup kötü bir sonla yok olan büyük ve gelişmiş bir medeniyet mi yoksa bir hayal ürünü mü olduğu ise hala muamma.

Atlantis Efsanesinin Kökenleri

Atlantis ilk defa, ünlü Yunan filozof Platon’un evrenin ortaya çıkışının, insanların doğasının ve ideal devlet yapısının tartışıldığı “Timaeus” ve onu izleyen “Critias” diyaloğunda karşımıza çıkar. Platon’un diyaloğunda “Herkül Sütunlarının Ötesinde” (Cebelitarık Boğazı’nın diğer tarafı) yer aldığı söylenen, fakat şu ana kadar tarif edilen yerde varlığını doğrulayan kesin bir arkeolojik bulguya rastlanamayan bu gelişmiş medeniyet, özellikle gücünü denizlerdeki hakimiyetine borçludur. 

©Midjourney Tarafından Yaratılmıştır

Diyalogda Critias’ın anlattığı Atlantis medeniyetine ait bilgilerin; ona da büyükbabası tarafından aktarıldığı söylenir. Büyükbabası da bu bilgileri ünlü devlet adamı ve şair arkadaşı Solon’un Mısır’a yaptığı seyahatler sırasındaki anılarından öğrenmiştir. Diyalogda yer alan bilgilere göre Atlantis şu şekilde tasvir edilir. Kökeni Poseidon’a dayanır ve onun tarafından yaratılmıştır. Poseidon, adada yaşayan ölümlü bir kadın olan Cleito’ya aşık olmuş; onu ve ondan olan çocuklarını korumak için de yaşadıkları tepeyi su ve topraktan sınırlarla çevreleyerek muhteşem bir krallık yaratmıştır. Cleito’nun en büyük çocuğu olan Atlas, adanın tamamının kralı olmuş ve bu topraklar da onun adıyla anılmıştır (Atlas’ın Adası). 

Filozof bilge krallar tarafından yönetilen, gelişmiş bir yasal ve politik sisteme dayanan, zengin bir toplumdan oluşan, görkemli tapınaklar ve sarayları, devasa büyük yemyeşil bahçeleri olan, güçlü bir orduya ve gelişmiş mühendislik detaylarına sahip Atlantis, tüm dünyayı fethetme arzusuna kapılmıştır. En büyük kusurları ise ahlaki yönden yozlaşmış ve kibirli bir topluluk olmalarıdır. İçinde bulundukları bu ahlaki çöküş ise onların sonlarını hazırlayıp tanrılar tarafından cezalandırılmalarına sebep olmuştur. Bu büyük medeniyet bir gece de okyanusun altında kalıp tarihe karışmıştır. 

O ada ki, söylediğimiz gibi, Libya’dan, Asya’dan daha büyük olduğu halde, yer depremleri sonunda suya gömülerek, burada açık denize çıkmak isteyen gemilerin geçmesine engel bir balçık yığından ibaret kalmış… – Critias Diyaloğu

Platon’un diyaloglarında da bu efsanenin kökeni yukarıda belirtildiği gibi Solon’a dayandırılmıştır. M.Ö 6. yüzyılda yaşamış olan Solon’un Atlantis hakkında doğrudan herhangi bir yazısı bulunmasa da ona ait olduğu söylenen ve çevresindekiler tarafından aktarılan anlatıları, kayıp şehrin Platon’un tasvirini önemli ölçüde etkilediği düşünülür. Rivayete göre Atinalı devlet adamı ve şair Solon, Mısır ziyareti sırasında Sais adlı şehirde rahiplerle sohbet etmiş ve onlardan Atlantis adındaki güçlü ve gelişmiş bir medeniyet hakkındaki hikayeleri dinlemiştir. Yaşadıkları dönemlerden yaklaşık 9000 yıl önce var olduğu iddia edilen bu medeniyet, geniş kanal sistemlerin sahip büyük bir ada üzerine kuruludur. Güçleri ve deniz filoları sayesinde Mısır ve Yunanistan gibi diğer toprakları fethetmeye kalkışmışlardır. Bölgede yaşanılan deprem ve seller sonrasında da su altında kalıp, yok olmuşlardır.

Birçok tarihçi ve bilim adamına göre Platon’un diyaloglarında yer alan bu anlatı ve Atlantis medeniyeti, Platon tarafından görüşlerini anlatmak, ahlaki ve siyasi açıdan daha derin felsefi mesajlar iletmek adına bir alegori olarak tasarlanmıştır. Hem Solon’a dayandırılan Atlantis hikayesi ve bunun paralelinde Platon’un diyalogları, kayıp bir cennet efsanesini ölümsüzleştirmiştir.

Diğer yandan bilim insanları tarafından volkanik patlamalar, büyük afetler gibi jeolojik olayların bahsedilen Atlantis gibi büyük bir şehri bile yok edebileceğine inanılır. Bu paralelde günümüzün Santorini bölgesinde geçmişte yaşanmış büyük volkanik patlamanın, Platon’un anlattığı bu hikayeye konu olduğu da düşünülmektedir. Ayrıca İspanya’dan Antarktika’ya uzanan farklı bölgelerdeki sualtı oluşumlarının da Atlantis kalıntıları olabileceği üzerinde durulmuş olsa da, bu konularda kesin kanıtlar sunulamamıştır. 

Francis Bacon ve Yeni Atlantis

Atlantis efsanesi yüzyıllardır düşünürleri, yazarları ve filozofları büyülemiştir. Kaynağı antik dönemden kalan diyaloglar olan ve zamanla çeşitli yorumlarla evrilen bu kayıp şehir hikayesi, birçok esere düşünce ve ilham kaynağı olmuştur.

Bu eserlerden birisi de 1627 yılında kaleme alınan Francis Bacon’ın ütopyası “Yeni Atlantis”tir. Bilgi, keşif ve kolektif iyilik duygusunu temele alan bir toplum vizyonu içeren eser, mantık ve bilimin ışığında yönetilen bir toplum ideali de sunar. Doğrudan Atlantis ile bir bağlantısı olmasa da kayıp altın çağ olgusundan beslenir ve kurgusunda da kayıp Atlantis’in keşfine gönderme yapar. 

Bizler, balinanın karnından çıkan Yunus Peygamber gibi denizden karaya çıktık, oysa adeta dibe gömülmüştük. – Yeni Atlantis

Yeni Atlantis’te; deniz kazasına uğrayan bir grup Avrupalı denizci, dünyadan gizlenmiş Bensalem adasını keşfeder ve burada bir toplum olarak yaşamaya başlar. Onların en önemli değerleri ise toplumsal refahı ön planda tutan değerleri, etik anlayışları ve bilimsel dayanaklarıdır. Yeni Atlantis’in sakinleri doğayı anlama ve bilimsel ilerlemeler aracılığıyla insan refahını artırma konusuna kendilerini adarlar. Bu toplumun orijininde ise insanlığın araştırılmasında ve iyileştirilmesinde ana merkez konumundaki bir kurum olan Salomon Evi bulunur. Bacon’ın ütopyasındaki Salomon Evi, modern araştırma üniversiteleri ve bilimsel kurumlar için bir prototip olarak görülebilir.

Kuruluşumuzun amacı doğadaki şeylerin nedenleri, gizli devinimleri ve derin anlamları hakkında bilgi sahibi olmak ve insanın hakimiyet alanının sınırlarını genişleterek mümkün olan her şeyin sırrına erişmektir. – Yeni Atlantis

Francis Bacon’ın “Yeni Atlantis”i, Platon tarafından tanımlanan Atlantis efsanesinin doğrudan bir devamı olmasa da, tematik unsurlar konusunda benzerlikler gösterir. Bunların başında ikisinin de dünyadan izole olmuş konumları gelir, bu konum ikisinin de kültürel ve teknik olarak gelişmesine izin verir. İki toplumun da bilge ve erdemli krallar tarafından yönetilmesi bilgiye verilen değeri ve bilginin ışığında gelişmiş bir medeniyet oluşturulabileceğini anlatır. Ayrıca iki anlatı da etik dersler barındırır. Atlantis’in çöküşü, kibir ve ahlaki çöküşe karşı bir uyarı olarak hizmet ederken, Bensalem’in gelişen toplumu, mantığın ve iş birliğinin zaferini ifade etmiştir. Atlantis efsanesinden de ilham alan Bacon’ın “Yeni Atlantis”i bilginin, etiğin ve toplumsal refahın hüküm sürdüğü ütopik toplumun vizyoner bir tasviridir.

Ignatius L. Donnelly ve Atlantis: Tufan Öncesi Dünya

Amerikalı yazar Ignatius L. Donnely, 1882 yılında çıkardığı “Atlantis: Tufan Öncesi Dünya” adlı kitabında Atlantis hakkında dikkat çekici birçok iddia ve teori ortaya atmıştır. Bu iddialar, hem genel okuyucu kitlesi hem de tarihçiler arasında Atlantis’in tekrar gündem olmasına vesile olmuştur.

Atlantis Medeniyeti Haritası – L. Donnelly, Atlantis: Tufan Öncesi Dünya

Donnelly, Atlantis’in gerçek bir yer olduğunu, Avrupa ve Afrika’nın batısında, Atlas Okyanusu’nda bulunduğunu ileri sürer. Ona göre Atlantis, tüm eski medeniyetlerin atasıdır. İleri teknoloji ve bilgiye sahip olan Atlantis medeniyeti, sofistike tarım uygulamalarını, mimarlık tekniklerini ve toplumsal yapıları insanlığa miras bırakmıştır. Nitekim Atlantis’in her iki tarafında benzer bitkilerin, hayvanların ve teknolojilerin yayılması da bunun en önemli işaretidir.

Platon tarafından bu ada (Atlantis) konusunda yazılanlar masal değil, gerçek tarihtir. – Atlantis: Tufan Öncesi Dünya

Donnelly’e göre Atlantis, depremler ve volkanik patlamalar sonucunda yok olmuştur. Farklı kültürlerde bulunan tufan mitlerinin aynı olaya yani Atlantis’in yok oluşuna işaret edebileceğini iddia eder. Ona göre uygarlıkların aniden gelişmesi de Atlantis’e dayanan ortak bir kökene işaret eder. Atlantis’in yok olmasından sonra hayatta kalanların dünyanın çeşitli bölgelerine göç ettiğini ve böylece yeni uygarlıkların kurulduğunu iddia eder.

Donnelly’nin Atlantis konusundaki çalışmaları ve kitabı, bilimsel araştırmaları ve halkın ilgisini yeniden canlandırmıştır. Ana akım bilim, teorilerinin birçoğunu sahte olarak görse de Atlantis: Tufan Öncesi Dünya kitabı sanat, edebiyat ve modern alternatif tarih alanları üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olmuştur.

Tarihsel Gerçeğin Peşine Düşen Bir Mit

Tarihte direkt Atlantis’e atfedilmiş herhangi bir eser yoktur; buna rağmen sayısız kitaba ve filme ilham veren Atlantis, kültürü derinden etkilemeye devam etmektedir. Atlantis’in kalıcı cazibesi, gizem, macera, ütopya ve hayal gücünün harmanlanmasında yatmakta, bu da onu popüler kültürün çeşitli alanlarında ilham kaynağı yapmaktadır. Ayrıca Atlantis, bir metafor olarak başarının, zenginliğin zirvesine ulaşmak ve sonrasında ahlaki bozulma ya da hırs nedeniyle kendini yok etme durumunu da anlatmaktadır. Kabul etmeliyiz ki, ne olursa olsun ve hangi açından bakılırsa bakılsın, kayıp ve ileri bir medeniyet fikri insanoğlunu ve hayal gücünü tarih boyunca olduğu gibi şimdi de derinden etkilemeye devam etmektedir.