Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Cannes Film Festivali 2024 Raporu: Işıklar, Krizler ve Kazananlar

14 Mayıs’ta başlayan Cannes Film Festivali 2024 dün akşam gerçekleşen ödül töreniyle sona erdi. Her ne kadar Türkiye’de festival filmlerden ziyade kırmızı halıdaki “Türk ünlülerin” ve onların destekçisi markaların reklamlarıyla gündem olsa da, dünya genelinde sinemaseverlere heyecan dolu günler yaşattı.

Festivalde Öne Çıkanlar

77. Cannes Film Festivali, Gazze savaşının, Fransız film endüstrisindeki cinsel taciz olaylarının (#MeToo vakası) ve festival çalışanlarının grev hazırlığının gölgesinde başladı. Çalışanlara yönelik kesintilerin azaltılması ve #MeToo vakasının yol açtığı sorunların hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulması sonrasında ise göz önünde bir tek İsrail’in Gazze’yi işgali kaldı.

Gazze işgaline yönelik küçük çaplı bireysel protestolar olsa da, bu konuda en fazla ilgi çeken eylemlerden birisi de Cate Blanchett’in Filistin bayrağını simgeleyen beyaz ve yeşil astardan oluşan siyah elbisesi oldu. Kimisi oyuncuyu yaptığı bu hareket nedeniyle takdir ederken, kimisi de bu hareketi gündeme gelmek için yapılmış bir şov olarak gördü. 

blank
Cate Blanchett – Cannes Kırmızı Halı

Festivalin kısa film jüri başkanı olan Lubna Azabal ise, Gazze’deki işgali güçlü bir dille eleştirenler arasındaydı. Azabal, Gazze’de acil olarak ateşkes ilan edilmesini ve tüm rehinelerin de serbest bırakılmasını istedi.

Quentin Dupieux’nün The Second Act filmiyle açılış yapılan Cannes Film Festivali’nde Star Wars yapımlarıyla ün kazanan George Lucas’a, dostu Francis Ford Coppola tarafından bir Onursal Altın Palmiye Ödülü verildi. Ayrıca Meryl Streep ve Studio Ghibli’ye de birer onursal ödül takdim edildi. 

Cannes’da ilgiyle beklenen yapımların başında Megalopolis geliyordu. Coppola’nın yaptığı en iyi film olarak tanımladığı Megalopolis, festivalde ilk gösterimini yaptı. 1980’lerden bu yana Coppola’nın destansı projesi diye konuşulan Megalopolis, kuşkusuz yılın en çok merakla beklenen yapımlarından birisiydi. Prömiyerini bu festivalde yapan film, Adam Driver’ın başrol oynadığı ve ütopik bir şehrin hayaliyle ateşlenen 120 milyon dolarlık bir bilim kurgu yapımı. 

Megalopolis

Megalopolis, Büyük Roma İmparatorluğu’ndan aldığı ilhamla yeniden bir şehir (New Rome) tasarlama projesini odağına alıyor ve Roma dönemindeki Catalina Komplosu’ndan besleniyor. Retro-fütüristik bir tür olan yapım; izleyenleri felsefi göndermeleri, güç, toplum ve hükmetmek üzerine düşündürtüyor. Film, Cannes Film Festivali’nde izleyiciler tarafından yedi dakika ayakta alkışlansa da; belki de beklentilerin çok yüksek olması ve uzun yıllardır beklenmesi nedeniyle Cannes’da birçok eleştirmen tarafından beğenilmedi; aşırılıkları ve karmaşıklığı nedeniyle eleştirildi. 

Bir Cannes geleneği olan alkışlanma süresinden bahsetmişken şunu da belirtelim; bu yıl festivalde en uzun alkışlanan film 13 dakikayla, Demi Moore’un kendisinin daha genç bir versiyonunu oluşturmaya çalışan bir ünlüyü oynadığı The Substance oldu.

Festivalde merak edilen veya prömiyerini yapan diğer filmler arasında Trump’ın gençlik yıllarını anlatan Trump’ı Sebastian Stan’in ve avukatı Roy Cohn’u da Jeremy Strong’un oynadığı yeni Ali Abbasi filmi The Apprentice, David Cronenberg’in mezarlar ve ölülerle çevrelenmiş sıra dışı gerilim filmi The Shrouds, Paul Schrader’in Vietnam’da savaşmamak için Kanada’ya kaçan Leonard’ın (Richard Gere ve Jacob Elordi) hikayesini anlattığı ve geçmişle hesaplaşmalar içeren Oh Canada filmi, George Miller’in yeni Mad Max filmi Mad Max: Furiosa, Kevin Costner’ın yönetttiği ve baş rolünde oynadığı Amerikan İç Savaşı sonrası dönemi ele alan uzun ve destansı westerni Horizon, Andrea Arnold’un bizlere güçlü bir kadın hikayesi daha anlattığı Bird filmi ve Paolo Sorrentino’nun Gary Oldman’lı mitolojik hikayesi Parthenope da vardı. 

Cannes Film Festivali’nin bu yılki jürisinde ise kadınlar ağırlıktaydı. Greta Gerwig başkanlığındaki jüride; Lily Gladstone, Eva Green, Omar Sy, Ebru Ceylan, Nadine Labaki, Juan Antonio Bayona, Pierfrancesco Favino ve Hirokazu Kore-eda yer alıyordu.

Ödül Kazananlar

Anora – Sean Baker

Festivalin büyük ödülü Altın Palmiye’yi kazanan film Sean Baker’in Anora’sı oldu. Geçen yıl Anatomy of a Fall’a giden ödülü, bu yıl kazanan Anora, Rus bir oligarkın oğluyla ilişkisi olan dansçı – eskort Anora’nın yaşadıklarına odaklanıyor. Anora ile; Florida Project, Tangerine ve Red Rocket‘te olduğu gibi seks işçiliğini merkeze alan Sean Baker ödülü alırken yaptığı konuşmada, ödülünü tarihteki tüm seks işçilerine adadığını söyledi.

Grand Prix kazanan film ise, 30 yılı aşkın bir süre sonra Cannes’da yarışan ilk Hint filmi olma özelliğini de taşıyan, Payal Kapadia’nın All We Imagine As Light filmi oldu. Mumbai’de birlikte yaşayan kadınların hikayesini odağına alan film, festivaldeki kadın temalı filmler arasında oldukça beğenilmiş ve olumlu eleştiriler almıştı.

En İyi Senaryo Ödülü’nü de, Demi Moore’lu kadrosuyla dikkat çeken yine kadın merkezli hikaye sunan başka bir yapım olan Coralie Fargeat’nın beden korkusu temalı filmi The Substance kazandı. Ödülü alan Fargeat filmi şu şekilde tanımladı:

Film kadınlar ve kadınların dünyada hala neler yaşayabileceği ve şiddetin hala nasıl mevcut olduğu hakkında…” 

Daha önce A Prophet, Dheepan ve A Self Made Hero filmleriyle Cannes’dan ödülle dönen Fransız yönetmen Jacques Audiard’ın müzikal suç komedi filmi Emilia Perez, Jüri Özel Ödülü’nü kazanan film oldu. Bir kadın olarak tekrar ortaya çıkmak için ortadan kaybolan Meksika kartel liderinin hikayesini anlatan filmin kadrosunda yer alan dört kadın oyuncu Adriana Paz, Zoe Saldana, Karla Sofia Gascon ve Selena Gomez ise En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü paylaştı.

En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne ise çok kısa süre önce Poor Things’le gündemde olan Yorgos Lanthimos’un yeni filmi Kinds Of Kindness’te hayat verdiği birbirinden farklı 3 rolüyle Jesse Plemons sahip oldu.

Portekizli film yapımcısı Miguel Gomes, nişanlısından kaçmaya çalışan bir İngiliz memurun hikayesini anlatan Grand Tour ile En İyi Yönetmen seçildi.

Grand Tour

Jüri Özel Ödülü beklenildiği üzere, İran’ın yasaklı yönetmeni Mohammad Rasoulof’a, bir aile üzerinden İran’daki rejim baskısı altındaki yaşamı, kadın olmayı ve özgürlük kavramını anlattığı The Seed Of The Sacred Fig filmi ile gitti. Festival boyunca ve ödülünü alırken büyük ilgiyle karşılanan ve uzun süre ayakta alkışlanan Rasoulof, konuşması sırasında İran’ın mevcut siyasi durumuna ve İran halkının yaşadığı zorluklara da değindi.