Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Olmak ya da Olmamak: Shakespeare Gerçekten Var Oldu mu?

William Shakespeare, 1564 yılında İngiltere’nin Stratford-upon Avon şehrinde doğdu. Babası John Shakespeare, belediye meclisi üyesi ve bir deri tüccarıydı. Annesi ise varlıklı bir ailenin üyesi Mary Arden’di. 1582 yılında ise 18 yaşındayken, 26 yaşındaki Anne Hathaway ile evlendi. Bu evlilikten 3 çocuk sahibi olan William, sonrasında ise tiyatro kariyeri için Londra’ya taşındı ve eserleriyle tarih boyunca en büyük oyun yazarlarından ve şairlerinden biri olarak ün saldı, yaşamı boyunca 38 oyun ve 150’den fazla şiir yarattı.

Shakespeare’in yaşamı, İngiltere’deki Elizabeth dönemi ve Jacobean dönemi boyunca sürmüş olup, İngiltere’de önemli kültürel, siyasi ve sosyal dönüşümlerin yaşandığı bir zamana denk gelmişti. Özellikle Kraliçe Elizabeth dönemi, İngiliz tarihinde büyük bir kültürel, toplumsal ve siyasi öneme sahipti ve bu dönem William Shakespeare’in yazılarına da derinden etki etti. Özellikle dini çatışmalar, İngiliz Kilisesi’nin kurulma süreci, milliyetçi ulusal kimliğin yükselişi, iktidar savaşları ve entrikalar ve sınıfsal mücadeleler Elizabeth döneminin sancılı yönleri arasında başı çekiyordu. Shakespeare, yaşadığı dönemin karmaşıklıklarını ve dinamizmini gözlemleyerek, çağlar boyunca yankılanmaya devam eden evrensel temaları keşfetti ve ustalıkla işledi.

©Getty Images – Shakespeare’in Elizabeth Mahkemesi Önünde Bir Eserini Okuduğu Gravür

William Shakespeare Gerçekte Kimdi?

William Shakespeare’in gerçekten var olup olmadığı sorusu, edebiyat çalışmaları alanında şüpheli ve büyüleyici bir tartışma olarak devam ediyor. 1785 yılında Shakespeare’in biyografisini yazmak isteyen James Wilmot, Shakespeare’e ait çok az bilgi ve kanıta ulaşınca, bu durum onu ilk Stratford Karşıtı üyesi yaptı ve Shakespeare’in aslında düşündüğümüz kişi olmadığını savundu.

blank
William Shakespeare Londra’daMidjourney ile üretilmiştir.

Stratford Karşıtları (Anti-Stratfordians), Stratford-upon Avon’dan gelen adamın, William Shakespeare’in eserlerinin geleneksel olarak atfedildiği kişi olup olmadığı hakkında soru soran, araştırmalar yapan bir grup bilim adamı, araştırmacı ve edebiyat tutkunundan oluşuyor. Genel olarak onlara göre, eserlerin sahibi olarak bahsedilen bu Stratford-upon Avon’lu adam, oyunları ve şiirleri yazmak için yeterli eğitim, kültürel geçmiş ve edebi yetenekten yoksundu. Bu nedenle, bu kişinin tek başına devasa ve geniş bir bilgi birikimi isteyen şiirsel ve dramatik eserler yazmış olmasına şüphe ile bakıyorlar. Stratford Karşıtları’nın şüpheciliğinin temelinde, Shakespeare’in yaşamı ile edebi üretimi arasında algılanan uyuşmazlık yatıyor. Onlar, Shakespeare’in belgelenmiş hayatının yani mütevazi eğitiminin ve geçmişinin, oyunlarda ve sonelerde açıkça görülen geniş entelektüel kapsam, hukuki bilgi ve dil hakimiyetiyle uyumlu olmadığını vurguluyorlar. Bu uyumsuzluk, gerçek yazarın daha uygun bir geçmişi olan biri olması gerektiği temelindeki düşüncelerini daha da güçlendiriyor. Bu nedenle, Shakespearyen eserlerin daha güvenilir, yüksek eğitimli ve deneyimli yazarlar olduklarına inandıkları alternatif adaylar tarafından yazıldığını sunan teoriler öneriyorlar.

Peki Stratford Karşıtları, Shakespeare’in başka bir yazar olması konusundaki teorilerini ortaya koyarken ne tür araştırmalardan yaralandı? Stratfordlu Shakespeare’i eserlerin bütününe kesin olarak bağlayan doğrudan el yazmalarının veya kişisel belgelerin eksikliği vardı. Yasal belgeler, yazışmalar gibi tarihsel kayıtlar da incelendi. Doğum, evlilik, ölüm kayıtları, tiyatro şirketi belgeleri ve başka yazarlar tarafından ona yapılan atıflar onlar için yeterince açıklık taşımayıp tarihsel kayıtlar boşluklar barındırıyordu ve dolayısıyla Stratfordlu Shakespeare’in varlığını savunanlardan ayrıldılar. Neticede Shakespeare’in kişisel el yazmaları ve belgeleri onun bilinen eserlerine bağlayan bir kanıt olarak kullanılamıyordu. Bu da onları, Shakespeare’in eserlerindeki geniş bilgiyi daha iyi açıklayabileceğini düşündükleri, oyunlarda tasvir edilen mahkeme hayatında ve önemli siyasi olaylarda doğrudan deneyimi veya etkisi olabilecek adaylara yöneltti.  Üstelik o dönemde toplumsal normlar tarafından sınırlanan aristokratların yaratıcı üretimleri için takma ad kullanmalarının revaçta olması, politik olarak yüklü veya tartışmalı eserler yayınlamaktan korkmuş olabilecek olası yazar adaylarının varlığına işaret ediyordu.

Sonrasında stilometri analizleri (yazarı belli olmayan ya da yazarı şüpheli çalışmalarda dilbilimsel özelliklerle üslup incelemesi yapılması) yaptılar ve dilbilimi çalışmalarıyla teorilerde sunulan adayların eserlerini Shakespeare’a atfedilen eserlerle karşılaştırdılar; bu sayede stillerde ve kelime dağarcığında benzerlikler aradılar. 

Stratford Karşıtları’nın Shakespeare Teorileri

Shakespeare’in eserlerinin, aslında Stratfordlu Shakespeare dışında biri tarafından yazıldığını öne süren Stratford Karşıtları, edebiyat tarihinin en büyük sırlarından biri olan Shakespeare’in eserlerinin yazarlığı konusunda ilginç bir perspektif ve birçok teori sundu. İşte bunlar arasında en çok dikkat çekenler;

17. Oxford Kontu Edward de Vere

Edward de Vere, edebi yeteneğiyle ve aldığı kapsamlı eğitimle tanınan bir saray mensubu ve İngiliz soylusuydu. Teori destekçileri, De Vere’ın eğitimini, edebi yeteneklerini ve saray yaşamı hakkındaki ayrıntılı bilgisini oyunlara yansıttığını savunuyor. Oyunlardaki hukuki, soylu ve klasik referansların bir saray soylusu ve hukuki bilgisi yüksek olan De Vere’ın arka planıyla eşleştiği öne sürülüyor. Teorisyenler, De Vere’ın yaşam tecrübelerinin ve seyahatlerinin Shakespeare’in eserlerinde bulunduğunu ve bunların otobiyografik unsurlara işaret ettiğini iddia ederler. Özellikle de saray entrikaları ve ihanetle bezeli “Hamlet” ve Prens Hal’ın gençlik dönemini de içeren “IV.Henry”nin de Vere’ın kendi yaşamından unsurlar barındırdığı iddia edilir. Bunların dışında yazarlık da yapan de Vere’ın eserlerinin çoğu kendi adı altında günümüze ulaşmamıştır. Oxfordcu Teorisyenlere göre bunun sebebi, Shakespeare’e atfedilen ilk eserlerin ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra kendi adıyla şiir yayınlamayı bırakmasıdır. Bu da teorisyenleri, eserlerinin Shakespeare gibi farklı bir isim altında yayımlanmış olabileceği konusunda düşündürür.

Bununla birlikte, de Vere’ın 1604’te ölmesi ve bu ölümün bazı Shakespeare oyunlarının yazım tarihinden önce olması dikkate değer bir sorundur. Buna karşılık Oxfordcu Teori’yi destekleyenler, bu yazıların Vere’ın ölümünden önce tamamlanmış ve daha sonra yayımlanmış olabileceğini öne sürerler.

Christopher Marlowe

Marlowe, “Doctor Faustus” ve “Tamburlaine” gibi eserleriyle tanınan çağdaş bir oyun yazarıydı. Onun ölümü ise oldukça gizemli bulundu. Onun ölmediğine inanan teorisyenler, Marlowe’un politik veya yasal sorunlardan kaçmak adına kendisine sahte bir ölüm süsü verip Shakespeare adı altında yazmaya devam ettiğini öne sürer. Teorisyenler, Marlowe’un tam da Shakespeare’in yükselmeye başladığı 1593’te ölmesini zamanlama açısından manidar bulur. Her iki oyun yazarı da kendi dönemlerinde tiyatro topluluğunda iyi bağlantılara sahipti; ortak tanıdıklar, hamiler ve aktörler paylaşıyorlardı. Bu ağın, Marlowe’un devam eden varlığının ve yazı kariyerinin gizlenmesine yardımcı olmuş olabileceğine inanılır.

Marlowe’un bilinen eserleri ile Shakespeare’in eserleri arasında açık ölçü kullanımı, tematik ilgi ve dil zenginliği gibi benzerliklerin olması ve aynı zamanda şiir ile dram konusundaki bilgisi onu potansiyel bir aday konumuna getirdi. Ayrıca Cambridge mezunu Marlowe, yüksek eğitimli, klasik diller ve edebiyat konusunda bilgi sahibi bir yazardı. Bu akademik geçmiş, yaratılan eserlerin yazarı olmaya Shakespeare’in mütevazı kökenlerinden daha uygundu. Hem Marlowe’nin hem de Shakespeare’in eserleri, otoriteyi, dini ve toplumsal normları sorgulamaktaydı; bu da Marlowe’un deneyimleri ve inançları tarafından beslenen benzer bir zihniyete çıkıyordu. Shakespeare’in oyunlarının bazı el yazmalarının, Marlowe’un el yazısı ve dil kalıplarına benzeyen notlar ve düzeltmeler içerdiğini savunan teorisyenler, Shakespeare oyunlarında Marlowe’un yaşamını ve durumlarını işaret eden şifreli mesajlar olduğunu da iddia ediyor.

Francis Bacon

Dönemin ünlü filozof ve devlet adamı olan Francis Bacon, geniş bir bilgi birikimi ve edebiyat yeteneğine sahipti. O da eserlerinde Shakespeare gibi metaforlar ve referanslar kullanmayı tercih ederdi. İlk Stratford Karşıtı olarak da bilinen James Wilmot da dahil Stratford Karşıtları’ndan bazıları, felsefi kaygıları ve Shakespeare’in eserlerinde bulunan karmaşık yapılar nedeniyle Bacon’ın Shakespeare adıyla yazdığını düşünür. Shakespeare’in oyunlarının yazılması için şart görülen gerekli eğitime, edebi yeteneğe ve siyasi anlayışa sahip olan Bacon, aynı zamanda Elizabeth dönemi saray entrikaları ve siyasi iç görülerine de hakimdi.

Ayrıca Bacon hukuk eğitimi almış bir avukattı ve Shakespeare’in eserlerinde yoğun hukuki terminoloji ve bilgi yer alıyordu. Bacon’ın felsefi eserlerinde bulunan empirizm ve bilimsel sorgulama gibi temalara da Shakespeare’in oyunlarında rastlanıyordu.

Bunların yanı sıra politik entrikalarla dolu bir dönemde yüksek rütbeli bir görevli olan Bacon’ın, politik sonuçlardan kaçınmak veya sosyal statüsünü korumak için kimliğini gizleyip, bu eserleri yaratmış olacağı ihtimali üzerinde durulur. Nitekim o dönemde oyun yazmak ve oyunculuk yapmak, saygı duyulmayan, aşağılanan meslekler olarak görülüyordu. Baconcı teorisyenler, Shakespeare’in metinlerinde asıl yazarın Bacon olduğunu gösteren gizli kodlar ve mesajlar olduğunu da öne sürüyor. Fakat şunu da unutmamak lazımdır ki, gizli kodları bulmak subjektif olabilir ve sadece görmek isteyenler tarafından fark edilebilir.

Grup Teorisi

Çeşitli araştırmacılar tarafından önerilen bu teori ise, Shakespeare’e atfedilen eserlerin bir grup yazar tarafından ortaklaşa yazıldığını öne sürüyor. Elizabeth dönemi tiyatrosunda iş birliğinin yaygın olması, eserlerdeki konuların, tarzın genişliği ve bilgi derinliği bu teoriyi destekliyor.

Araştırmacılar, Shakespeare eserlerinde stilistik farklılıklar tespit etti, bu da eserlere farklı yazarların da katkıda bulunduğunu düşündürtüyor. Dil kullanımındaki ve kelime dağarcığındaki yapısal değişiklikler, tek bir tutarlı ses yerine birden fazla yazarı işaret ediyor olabilir. Nitekim Shakespeare’in eserlerindeki geniş tür ve tarzlardaki çeşitlilik – tarihi oyunlarından komedilere, trajedilerden romantik eserlere kadar – farklı uzmanlık alanlarına sahip birden fazla yazarın katkısı olabileceği düşüncesini de güçlendiriyor.

Öne çıkan bu teorilerin dışında, Stratford Karşıtları tarafından 6. Derby Kontu William Stanley, 5.Rutland Kontu Roger Manners, Floransa’dan Londra’ya göç eden bir yazar olan Michelangelo Florio Crollalanza, kadın edebiyat çevirmeni Mary Sidney ve diplomat Sir Henry Neville gibi başka kişilerin de Shakespeare olduğunu savunan farklı teoriler de sunuldu.

Ölümsüz Eserlerin Gölgesinde

blank
Ophelia – Sir John Everett Millais

Stratford Karşıtları ve savundukları farklı yazar tartışmaları, edebiyat tarihinde devam eden güncel bir gizemi temsil ediyor. Geçmişten günümüze Sigmund Freud, Hellen Keller, Henry James, Charlie Chaplin, Mark Twain, Anne Rice, Jeremy John Irons ve Keanu Reeves gibi Shakespeare’in varlığından şüphe eden birçok yazar, bilim adamı ve sanatçı söz konusu. Tartışma yıllar geçmesine rağmen, bilim insanlarının incelemelerine ve halkın ilgisine ilham vermeye devam ediyor. Bu gizemi aydınlatmak için yapılan çalışmalar da; dönemin kurumsal normlarının sorgulanıp tarihsel ve edebi kanıtların titizlikle incelenmesine teşvik etmekle birlikte, Shakespeare’in eserlerinin karmaşıklığını ve cazibesini de gözler önüne seriyor. 

Önerilen alternatif adayları doğrudan eserlere bağlayan somut kanıt eksikliği ise Stratford Karşıtları için önemli bir zorluk olarak kabul ediliyor. Bu teorilere rağmen, edebiyat araştırmacılarının ve tarihçilerin büyük çoğunluğu tarihi kanıtlar ve çağdaşlardan gelen tanıklıklara dayanarak, Stratfordlu William Shakespeare’i ona atfedilen eserlerin gerçek yazarı olarak görüyor. Hatta Stratford Karşıtları’nın görüşlerini de sınıf ayrımı yapmakla eleştiriyorlar.

Özünde, Stratford Karşıtları bakış açısı, tarihin en gizemli edebi figürlerinden birinin hikayesini yeniden düşünmemizi sağlayarak, mevcut durumu sorgulayan bir şekilde karşımıza çıkıyor. Şu da bir gerçek ki;  yazarı her kim olursa olsun, evrensel ve ustalıkla yazılmış bu eserlere sahip olmak herkes için büyük bir şans.